so much

listen to the pronunciation of so much
İngilizce - Türkçe
o kadar

O kadar çok sigara içmesen iyi olur. - You had better not smoke so much.

O kadar fazla ödemeye param yetmez. - I cannot afford to pay so much.

çok

Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu. - I had no idea that Tom knew so much about zebras.

Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti. - He hurt his arm lifting so much weight.

o kadar çok

Para için o kadar çok kaygılanma. - Don't worry about money so much.

O kadar çok sigara içmemeni tercih ederim. - I'd rather you didn't smoke so much.

bu kadar

Bu kadar gürültü yapmayın. - Don't make so much noise.

Keşke bu kadar çok sigara içmesen. - I wish you wouldn't smoke so much.

all
{i} hepsi

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All they that take the sword shall perish with the sword.

Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar. - All of them are just here to pick up girls.

all
{i} her şey

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir. - One will be judged by one's appearance first of all.

so much as
ne kadar çok olursa
all
bütün

Para bütün kötülüğün köküdür. - Money is the root of all evil.

Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. - Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.

all
her iki taraf
all
tamamen

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

Tepe tamamen karla kaplıydı. - The hill was all covered with snow.

all
her biri

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

so much for
-in sonu
so much of
çok ve
so much so
o kadar ki
all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Orada herhangi bir şey görebiliyor musun? - Can you see anything at all there?

Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır. - Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Bebek tüm gece ağladı. - The baby cried all night.

Bahçedeki tüm çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

all
alayı
all
tümü

Üzgünüm, mantıların tümü bitti. - I'm sorry, we're all out of manti.

O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil. - It's all about sentences. Not words.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir. - 80% of all English words come from other languages.

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
so much for
-e bakın
İngilizce - İngilizce
A particular amount, often a large or excessive amount

There is only so much you can remember.

A demonstrated amount

So much, he replied, sprinkling a small pile of the powder on the table.

To a certain degree or extent

Identical twins are so much alike, it is difficult to identify them.

Great in quantity, degree etc

There has been so much snow, I can't open the door.

very, extremely; to such an extent; to a great degree
of so extreme a degree or extent; "such weeping"; "so much weeping"; "such a help"; "such grief"; "never dreamed of such beauty"
all

Don't want to go? All the better since I lost the tickets.

so much as
Even; suggests a minimum, especially regarding what might be expected

Without so much as asking, he walked into the office and started digging through their files.

so much for
An expression of disregard, or resignation; something said upon giving up, quitting, or disposing of something

Well, I guess it'll never work. So much for that idea.

so much for
(deyim) Enough has been said or done about. Used to point out that you have finished with one thing or are going to take up something else

I have nothing more to say to you, Tommy, and so much for that, Mary said angrily.

so much as
Used as an intensive to indicate something unexpected; even: He wouldn't so much as look at me
so much so
to the extent that -, to the point that -
so much

    Türkçe nasıl söylenir

    sō mʌç

    Telaffuz

    /ˈsō ˈməʧ/ /ˈsoʊ ˈmʌʧ/

    Etimoloji

    [ 'sO, esp before adj or adv ] (adverb.) before 12th century. Middle English, from Old English swA; akin to Old High German sO so, Latin sic so, thus, si if, Greek hOs so, thus, Latin suus one's own; more at SUICIDE.

    Videolar

    ... much ambient noise. ...
    ... DAVID BECKHAM: Thank you very much. ...