Gece boyunca kar yağdı.
- It snowed all last night.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Sonunda kar yağışı durdu ve hava ısındı.
- It has finally stopped snowing and has warmed up.
Ben trenden inerken yoğun kar yağışı başladı.
- It began to snow heavily as I got off the train.
Hava tahminlerine göre yarın kar yağacak.
- According to the weather forecast, it will snow tomorrow.
Yarın muhtemelen kar yağacak.
- Probably it will snow tomorrow.
Ben trenden inerken yoğun kar yağışı başladı.
- It began to snow heavily as I got off the train.
Bütün gün kar yağışı devam etti.
- It kept snowing all day.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Artık seni sevmiyorum.
- I don't love you anymore.
Bizim ana dilimiz Japoncadır.
- Our native language is Japanese.
Tatoeba Projesi bizim sanal evimizdir.
- Tatoeba Project is our virtual home.
Birisi telefona cevap verebilir mi?
- Can somebody get that?
Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
- There's somebody coming up the stairs.
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- I know that you're a teacher.
Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
- There's somebody coming up the stairs.
Birinin bağırdığını duyduk.
- We heard somebody shout.
Birisinin kapıyı çaldığını duydum.
- I heard someone knock on the door.
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
- A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
Seven Dwarfs = Seven Dwarves.
Torunum Pamuk Prenses hikayesini seviyor.
- My grandson loves the story of Snow White.
Onun kız arkadaşı Japon.
- His girlfriend is Japanese.
Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor.
- His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
- There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Onlardan herhangi birini seçebilirsin.
- You may choose any of them.
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
- There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
- I ran into your dad yesterday.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
- I ran into your father yesterday.
Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
- He said to himself, Will this operation result in success?
O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.
- He said NO to himself. He said YES aloud.
Yağmur nedeniyle onların gezisi ertelendi.
- Their trip has been cancelled due to rain.
Onların erkek çocuğunun adı John.
- Their son's name is John.
Onun elleri buz kadar soğuktu.
- Her hands were as cold as ice.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Asla tekrar bu kadar geç kalma.
- Never be this late again.
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
- Hearing this song after so long really brings back the old times.
O, sırrı kendine sakladı.
- She kept the secret to herself.
O kendi kendine mırıldanıyor.
- She is muttering to herself.
Onu sevip sevmediğini bilmiyorum.
- I don't know whether you like her or not.
Aşk onu rüyalarında görmektir.
- Love is seeing her in your dreams.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Kendisini ateşle ısıttı.
- She warmed herself by the fire.
Siz ondan daha uzun boylusunuz.
- You are taller than her.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- He said NO to himself. He said YES aloud.
Kendisine Fransızca öğretti.
- He taught himself French.
Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
- Hand it over. That's all you've got?
Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
- That's enough. I don't want any more.
Onlar parlak renkli kurbağalar olduğunu söylüyorlar fakat ben onları asla görmedim.
- They say there are bright-colored frogs, but I've never seen them.
Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar.
- All of them are just here to pick up girls.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Öğle yemeğin için bir sandviç falan hazırlayacağım.
- I'll fix a sandwich or something for your lunch.
Bir pizza falan sipariş edebiliriz.
- We could order a pizza or something.
Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
- Who that believes in God would do such a thing?
Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- This is a picture of her own painting.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Az önce kar yağmaya başladı.
- It's just started snowing.
Az önce kar yağmaya başladı.
- It began snowing just now.
Öğleyin mi yoksa daha sonra mı kar yağışı başlayacak?
- Will it start snowing at noon or later?
Bir saat önce kar yağışı durdu.
- It stopped snowing an hour ago.
Er ya da geç kar yağışı duracak.
- It'll stop snowing sooner or later.
Öğleyin mi yoksa daha sonra mı kar yağışı başlayacak?
- Will it start snowing at noon or later?
Önemli bir şey biliyor gibi görünüyor.
- She seems to know something important.
Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.
- I'm about to tell you something important.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Bana yapacak bir şey ver.
- Give me something to do.
Biri bu kitabın ilk üç sayfasını yırtmış.
- Someone has ripped out the first three pages of this book.
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
- A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
It started to snow.
We have had several heavy snows this year.
The wind had dropped, and the snow, tired of rushing around in circles trying to catch itself up, now fluttered gently down until it found a place on which to rest.''.
snow colour:.
Back in my day, we had to walk to school twenty miles through six feet of snow with fifty foot snow drifts, barefoot, uphill. Both ways.
It wasn't a big lawn . . . but to us it was stadium-sized, with plenty of room for snow angels, snowball fights and the all-important snow forts.
With the cold front, the snow line went down to 4000' last night.
The drift was becoming prodigiously deep; landmarks were getting snowed out; the road and the fields were all one:.
It snowed during the second week of February, snowed Thursday and Friday, snowed out the Friday night basketball game with Bethel Christian Academy, snowed until Saturday morning, then turned extremely cold.
In the current era of global warming, Mount Kilimanjaro is no longer permanently snow-capped.
It has a snow-leopard look.
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
She treated him for a cold (direct object).
The decision was his to live with.
Ahab his mark for Ahab's mark.
This is his book.
With Hit Girl, Moretz is this year's It Girl, alternately sweet, savage and scary.
He saw to it that everyone would vote for him.
It's me. John.
In the next game, Adam and Tom will be it….
Let's play it at breaktime.
It’s lonely without you.
Take each day as it comes.
She took the baby and held it in her arms.
It wasn't me.
Come with me.
Can you hear me?.
Me and my friends played a game.
Wilfred Owen (1893–1918), The Letter - And give us back me cigarette!.
He gave me this.
I recognised him because he had attended my school.
Paying no attention to Lizzy, Mrs. Gibson began calling out our names in alphabetical order.
Thirdly, I continue to attempt to interdigitate the taxa in our flora with taxa of the remainder of the world.
I'm going to see our Terry for tea.
I'm tired of being a nobody - I want to be a somebody.
Is someone there?.
I have a feeling something good is going to happen today.
She has a certain something.
Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
- Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
Don't worry, everything will be OK.
- Üzülmeyin, her şey düzelecek.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
Are you feeling under the weather?
- Kendini kötü hissediyor musun?
Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
- Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
I've had a runny nose for two days and I've been feeling an uncomfortable sensation in my throat.
- İki gündür burnum akıyor ve boğazımda bir rahatsızlık hissediyorum.
I have a prickling sensation in my left eye.
- Benim sol gözümde bir karıncalanma hissi var.
I sense that something is wrong.
- Bir şeyin yanlış olduğunu hissediyorum.
I sensed what was happening.
- Ne olduğunu hissettim.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
I'm feeling better today.
- Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
Give help to anyone who needs it.
- Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
All that glitters is not gold.
- Parlayan her şey altın değildir.
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
She planted some pansies in the flower bed.
- Çiçekliğe bazı hercai menekşeler dikti.
Pandas spend at least 12 hours each day eating bamboo.
- Pandalar her gün en az 12 saati bambu yiyerek geçirirler.
Tom is omnilingual. He can speak every language on Earth.
- Tom omnilingualdir. O, Dünya'daki her dili konuşabilir.
Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent.
- Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.
They felt many emotions on their wedding day.
- Düğün günlerinde çok duygular hissettiler.
I always felt emotionally abused.
- Kendimi hep duygusal olarak kötüye kullanılmış hissettim.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.
- Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.
One should take good care of every single thing.
- Biri her şeye iyi bakmalı.
Tom comes here every single day.
- Tom her tek günde buraya gelir.
The law is equal for all.
- Kanun herkes için aynıdır.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
You may take either of the two books.
- İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
Do you believe in extrasensory perception?
- Altıncı hisse inanıyor musun?
I wonder if I should trust my instincts.
- Hislerime güvenmem gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
He believes whatever I say.
- O, söylediğim her şeye inanır.
I will lend you whatever book you need.
- İhtiyacın olan her kitabı sana ödünç vereceğim.
Give it to whoever wants it.
- Onu her kim isterse ona ver.
Sam helps whoever asks him to.
- Sam yardım isteyen herkese yardım eder.
Tom couldn't help but feel sentimental.
- Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
... as for the tomb of the meters behind it snow its missiles were built in the ...
... Man on TV: We're expecting up to two feet of snow today, ...