Ablam her gün koşuya gider.
- My older sister goes jogging every day.
Ben kahvaltı için yumurta severim, ama ablam yulaf lapası tercih eder.
- I like eggs for breakfast, but my sister prefers oatmeal.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
Kız kardeşim şekerleri sever.
- My sister likes sweets.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
Kız kardeşim şekerleri sever.
- My sister likes sweets.
Babanın ya da annenin kız kardeşi senin yengendir.
- The sister of your father or mother is your aunt.
İki yıl önce kardeşimin ansızın ölmesinden beri, yengem onun kendisine bıraktığı küçük mücevher dükkanına gitmeye devam etti.
- Since my brother died suddenly two years ago, my sister-in-law has valiantly kept going the small jewellery store he left her.
Hemşire, bu hastayı gözünüzün önünden ayırmayın.
- Sister, don't let this patient out of your sight.
Kız kardeşim hemşiredir.
- My sister is a nurse.
O benim için bir kızkardeş gibi.
- She is like a sister to me.
Mary ve ben kızkardeş gibiyiz.
- Mary and I are like sisters.
Baldızım beş yıl içinde dört çocuğa sahipti.
- My sister-in-law had four children in five years.
Fadıl'ın baldızı ile bir ilişkisi vardı.
- Fadil had an affair with his sister-in-law.
O bir rahibe oldu, o Rahibe Teresa adını aldı.
- When she became a nun, she took the name Sister Teresa.
Tom'un kızkardeşi bir rahibe.
- Tom's sister is a nun.
Kızkardeşini görmek istiyorum.
- I want to see your sister.
O gerçekten Tom'un kızkardeşi mi?
- Is that really Tom's sister?
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.
- Individual freedom is the soul of democracy.
Kadınlar gerçekten ellerinden geleni yaptılar.
- The women really gave it their utmost.
Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
- Japanese women carry their babies on their backs.
Kristy Anderson, Larry Ewing'in eşidir.
- Kristy Anderson is the wife of Larry Ewing.
Eşim Lidia güzel, akıllı bir bayandır.
- My wife Lidia is a beautiful, clever woman.
O köpek erkek mi yoksa dişi mi?
- Is that dog male or female?
Koko bir dişi gorildir.
- Koko is a female gorilla.
Onun kız arkadaşı Japon.
- His girlfriend is Japanese.
Betty güzel bir kızdır, değil mi?
- Betty is a pretty girl, isn't she?
Bir bireyin hakları ve sorumlulukları vardır.
- An individual has rights and responsibilities.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Qipao 17.yüzyıl Çin'inde yaratılmış klasik kadın giysisidir.
- The qipao is a classic female garment that originated in 17th century China.
O ilk Japon kadın astronot olacak.
- She will be the first female Japanese astronaut.
John Floridalı, karısı ise Kaliforniyalı.
- John comes from Florida and his wife from California.
Onun karısı neye benziyor?
- What is his wife like?
Onların eşlerinin hepsi otobüse bindi.
- All of their spouses got on the bus.
Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.
- On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
Baldızım beni yeni evlerinde öğle yemeğine davet etti.
- My sister-in-law invited me to lunch in their new house.
Baldızım beş yıl içinde dört çocuğa sahipti.
- My sister-in-law had four children in five years.
İki yıl önce kardeşimin ansızın ölmesinden beri, yengem onun kendisine bıraktığı küçük mücevher dükkanına gitmeye devam etti.
- Since my brother died suddenly two years ago, my sister-in-law has valiantly kept going the small jewellery store he left her.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
O genellikle ablasına boyun eğmek zorunda.
- She usually has to give in to her big sister.
Ablam her gün duş alıyor.
- My big sister showers every day.
Kadınlar ondan hoşlanmadılar.
- Women didn't care for him.
Yirmili yaşlarda birçok geç kadın yaz tatilleri esnasında yurt dışına gitmeyi planlıyorlar.
- Many young women in their 20s plan to go abroad during their summer holidays.
She's my wife. O benim karım.
Çinli bayan arkadaşlarımın onları disipline sokmamdan hoşlandıklarını biliyorum.
- I know that my Chinese female friends enjoy my disciplining them.
Favori bayan repçin kim?
- Who's your favorite female rapper?
Peter, çocuksu kızlardan bıktı ve gerçekten olgun bir kadınla tanışmak istedi.
- Peter was fed up with childish girls and wanted to meet a really mature woman.
Bu kız bir kadın oldu.
- This girl has become a woman.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Eşiniz bir politikacı ise, öyleyse muhtemelen sizin adınız da zaman zaman gazetede görünecektir.
- If your spouse is a politician, then likely your name will also appear in the newspaper from time to time.
Bir insan eşine saygı göstermeli.
- One should respect one's spouse.
Çirkin bir bayan eş bahçenin etrafındaki iyi bir çit gibidir.
- An ugly wife is a good fence around the garden.
Karım bayanlar korosunda şarkı söylüyor.
- My wife sings in the ladies' choir.
Sanırım, o kadın onun karısıdır.
- That woman is his wife, I think.
Şu kadın onun karısı olmalı.
- That woman must be his wife.
Bizim büyük büyük büyük annemiz ablam doğduktan sonraki gün öldü.
- Our great-great-grandmother died the day after my elder sister was born.
Ben senin öz ablanım.
- I'm your elder sister.
Sevgilisi okul oyunu için başka bir kızı öpmek zorunda olduğu için Mary mutsuz.
- Mary's not happy that her boyfriend has to kiss another girl for the school play.
Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
- To tell the truth, she is my girlfriend.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Toplumdaki değişiklikler kişilerden gelir.
- Changes in society come from individuals.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Benim küçük kardeşim geçen geceden beri diş ağrısından kıvranıyordu.
- My little sister has been suffering from a toothache since last night.
Kokkinakis kız arkadaşını vurdu. Bunu sana söylediğim için üzgünüm dostum.
- Kokkinakis banged your girlfriend. Sorry to tell you that, mate.
Yorgun görünüyorsun dostum. Bence senin yazmaya ara vermen gerekiyor.
- You look exhausted, mate. I think you need to take a break from writing.
Bunlar benim kız kardeşimin dergileri.
- These are my sister's magazines.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
O onun ablası gibi görünmesine rağmen, gerçekte onun annesidir.
- Though she looks like his older sister, the fact is that she is his mother.
O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
- She is not my mother but my oldest sister.
Dul kocası ölmüş bir kadındır.
- A widow is a woman whose spouse has died.
2011 Bayanlar Futbol Dünya Kupası, Almanya'nın Frankfurt şehrinde sona erecek.
- The 2011 Women's Soccer World Cup will end in Frankfurt, Germany.
Fransa'nın bayanları güzeldir.
- The women of France are beautiful.
Tavus kuşunun güzel kuyruğu dişilerin ilgisini çekmeye yardım eder.
- The peacock's beautiful tail helps it attract females.
Sıcak havalarda sadece erkek yavru doğuran timsahın da doğuracak dişiler olmayacağı için nesli tükenebilir.
- The crocodile, which produces only male young in hotter weather, might die out too because there will be no females to breed.
Tom'un çok sayıda kız arkadaşı var.
- Tom has a lot female friends.
Şu öğretmen kız öğrencilere düşkün olma eğilimindedir.
- That teacher tends to be partial to female students.
Kız arkadaşının orgazm takliti yapmadığından nasıl emin olabilirsin?
- How can you be sure your girlfriend isn't faking her orgasms?
Onun kız arkadaşı Japon.
- His girlfriend is Japanese.
Sizce ben çok materyalist miyim?
- Do you think I'm too materialistic?
Benim çok fazla materyalist olduğumu düşünüyor musunuz?
- Do you think I'm too materialistic?
Ağaçkakan, eşini besliyor.
- The woodpecker is feeding its mate.
Bu çorabın eşi nerede?
- Where is the mate to this sock?
Sen ve kızkardeşin yakın mısınız?
- Are you and your sister close?
O gerçekten Tom'un kızkardeşi mi?
- Is that really Tom's sister?
Onun karısı bir Japon kadın.
- His spouse is a Japanese woman.
At the convent, Sister Grace supervises the kitchen.
Please welcome Sister Smith as she moves from her former congregation to her new congregation.
Native American leader Chief Seattle urged ecological responsibility, referring to Brother Eagle and Sister Sky in his purported 1854 speech.
My little sister is an annoying pest.
Sisters Are Doin’ It for Themselves.
I’m trying to correct my sagging floor by sistering the joists.
sister city.
Placetown and Machinville are sister cities in England and France.
in plural The relationship between women whose brother and sister are married to each other.
in plural The relationship between women who marry brothers.
Welfare Ministry Secretary Upali Dahanayake, his elderly father, daughter, and a cousin sister died on the spot in a tragic accident in Mahiyangana yesterday.
The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
I'm going to meet my girl over there.''.
Amanda is a girl of 16.
Your girl turned up on our doorstep.
Stop being such a girl and punch back.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
The pieces of the puzzle mate perfectly.
Of Lady Auranthe, our new-spoused daughter?.
Your course of action this past year has bordered on criminal negligence, he barks to the man whose job he means to take. You're a weak sister, Mr. President..
San Antonio has always been viewed as the weak sister of the big regional centers of Houston and Dallas.
A new wife for the gander is introduced into the pen.
It is agonizing for America to lose our young men and women.
- It is agonizing for the united States to lose our young men and women.
It is agonizing for the united States to lose our young men and women.
- It is agonizing for America to lose our young men and women.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
In order to learn from mistakes, we construct a no blame system.
- Hatalardan öğrenmek için bir suçlama yok sistemini kurmalıyız.
London is famous for its fog.
- Londra sisi ile ünlüdür.
I could see nothing but fog.
- Sisten başka bir şey göremedim.
The accident was due to the smog.
- Kaza kirli sis nedeniyle oldu.
In large cities, in London for instance, there is heavy smog.
- Büyük şehirlerde, örneğin Londra'da, ağır dumanlı sis var.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
Welsh is a very difficult language for me.
- Galce benim için çok zor bir dildir.
The daffodil is the national flower of Wales.
- Nergis, Galler'in milli çiçeğidir.
In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland.
- Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.
... any company too little sister ...
... father? Your brother, your sister, your aunt, your uncle, where did you come from?" ...