sink teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- batmak
- suya batmak
- batırmak
- lavabo
Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor.
- Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.
Tom kirli bulaşıkları çoğunlukla lavaboda bırakır.
- Tom often leaves dirty dishes in the sink.
- {i} musluk taşı
- {i} küvet
Banyoda bir lavabo, bir bide, bir tuvalet ve bir duş var. Bir küvet vardı.
- In the bathroom there's a sink, a bidet, a toilet, and a shower. There used to be a bath.
Bu ürünü küvet, lavabo, duş, yüzme havuzu ya da su ve rutubetin olduğu başka herhangi bir yerin yanında kullanmayınız.
- Do not use this product near a bathtub, sink, shower, swimming pool, or anywhere else where water or moisture are present.
- {i} pislik çukuru
- {i} yer kapağı [tiy.]
- {i} bataklık
- {f} gömülmek
- {i} batak
Gökdelen'in bataklığa batması bekleniyor.
- The skyscraper is expected to sink into the bog.
- {f} azaltmak
- {i} lağım çukuru
- {i} çukur
- {f} saplanmak
- {i} eviye
- daldırmak
- (Denizbilim) batma
Gökdelen'in bataklığa batması bekleniyor.
- The skyscraper is expected to sink into the bog.
RMS Lusitania'nın batması uluslararası bir protestoya neden oldu.
- The sinking of the RMS Lusitania caused an international outcry.
- atık su kanalı
- (Ticaret) sermaye yatırmak
- değeri azalmak
- mahvolmak
- (Bilgisayar) çıkış düğümü
- yutak
- (Bilgisayar) alış noktası
- açmak
- kazmak
- azalmak
- güçten kesilmek
- kötüye gitmek
- {f} bat
Biz ufkun altında güneşin batışını gördük.
- We saw the sun sink below the horizon.
Kendinizi kayan kumda bulduğunuzda, hareket etmezseniz daha yavaş batarsınız.
- If you find yourself in quicksand you'll sink more slowly if you don't move.
- lağım
- yatırmak
- {f} yatırmak (sermaye)
- halsizlikten düşmek
- {f} mahvetmek
- tesir etmek
- {f} basmak
- çukurlaşmak
- garkolmak
- etkilemek
- {f} düşmek
- {f} alçalmak
- {f} kırılmak
- {f} dalmak
- {f} unutulmak
- {f} feragat etmek
- gurup etmek
- {f} durumu bozulmak
- {f} çökmek
- {f} azalmak; (bir şeyin) değeri azalmak
- {f} alçaltmak
- ağır ağır inmek
- {f} hafiflemek
- {f} düşürmek
- irtifa kaybetmek
- {f} gömmek
- {f} kafasına girmek
- {f} örtbas etmek
- {f} inmek
- {f} fakirleşmek
- {f} (sank/sunk, sunk/sunk.en)
- {f} vazgeçmek
- içine işleyip girmek
- {f} kötüleşmek
- derinliğine gitmek
- {f} yerleştirmek
- {f} işlemek
- yıkılmak
- {f} fenalaşmak
- sinking
- {i} batma
RMS Lusitania'nın batması uluslararası bir protestoya neden oldu.
- The sinking of the RMS Lusitania caused an international outcry.
Antina'nın midesinde bir batma hissi vardı.
- Antina had a sinking feeling in her stomach.
- sunken
- {s} çökük
- sinking
- {i} batırma
- sinking
- batış
Titanik'in batışında 1490 ila 1635 kişi öldü.
- Between 1,490 and 1,635 people died in the sinking of the Titanic.
Costa Concordia lüks yolcu gemisinin batışını duydun mu?
- Have you heard about the sinking of the Costa Concordia luxury cruise ship?
- sink in
- akıllarda yeretmek
- sink into
- gömmek
- sink or swim
- (deyim) ya batarsin ya cikarsin
- sink a caisson
- kesonu batırmak
- sink a ship
- gemi batırmak
- sink back against pillow
- yastığa yaslanmak
- sink condition
- (Tıp) çanak koşulu
- sink conditions
- (Tıp) çökme koşulları
- sink deeper into depression
- depresyona sürüklenmek
- sink fast
- günlerini saymak
- sink fast
- günleri sayılı olmak
- sink in
- nüfuz etmek
- sink into
- batırmak
- sink into
- saplanmak
- sink into a depression
- bunalıma girmek
- sink into debt
- borç batağına sürüklemek
- sink into despair
- çaresizliğe düşmek
- sink into despair
- umutsuzluğa düşmek
- sink into desperation
- karamsarlığa düşmek
- sink into desperation
- karamsarlığa kapılmak
- sink into pessimism
- karamsarlığa düşmek
- sink into pessimism
- karamsarlığa kapılmak
- sink into sleep
- uykuya dalmak
- sink of corruption
- (Konuşma Dili) kötülük yuvası
- sink of corruption
- (Konuşma Dili) günah yuvası
- sink of iniquity
- (Konuşma Dili) kötülük yuvası
- sink of iniquity
- (Konuşma Dili) günah yuvası
- sink one's troubles in drink
- içkiyle dertlerini unutmak
- sink to someone's level
- (deyim) birisinin seviyesine inmek
- sink without a trace
- sırra kadem basmak
- sink in
- içine işlemek
- sink in
- iyice anlaşılmak
- sink into
- batır
- sink into
- saplamak
- sink into
- sokmak
- sink one's teeth into
- bir yere kapağı atmak
- sink or swim
- ya herrü ya merrü
- sink shaft
- keson kuyu
- sink shaft
- batırma kuyu
- sink back
- geri lavabo
- sink down
- aşağı lavabo
- sink flow
- lavabo akışı
- sink mark
- lavabo işareti
- sink marks
- lavabo işaretleri
- sink one's teeth into
- (deyim) Dişini sıkmak, başarmak için bir işin üzerine gidip elinden geleni yapmak
- sink one´s troubles in drink
- içkiyle dertlerini unutmak
- sink shaft
- keson kuyu, batırma kuyu
- sink unit
- lavabo ünitesi
- sink a well
- kuyu kazmak
- sink bowl
- (Mukavele) eviye
- sink fast
- (ağır hasta) son günlerini yaşamak, günleri sayılı olmak, günlerini saymak
- sink in
- anlaşılmak
- sink in
- (deyim) tam analamak
- sink in
- kafasına girmek
- sink into
- dalmak
- sink into
- kapılmak
- sink into
- gömülmek
- sink into
- düşmek
- sink into
- içine işlemek
- sink into
- (Fiili Deyim ) 1- işlemek , nüfuz etmek 2- gömmek , gömülmek , saplanmak
- sink into
- girmek (koma vb.)
- sink into
- işlemek
- sink into a chair
- sandâlyeye gömülmek
- sink into a chair
- bir koltuğa çökmek
- sink into a chair
- koltuğa gömülmek
- sink into a deep sleep
- derin bir uykuya dalmak
- sink into a depression
- depresyona girmek
- sink into oblivion
- unutulmak
- sink into the grave
- toprağa verilmek
- sink into the grave
- mezara gömülmek
- sink low
- (fiyat) çok düşmek
- sink low
- çok alçalmak (güneş/ay)
- sink low
- (güneş/ay) çok alçalmak
- sink low
- çok düşmek (fiyat)
- sink one's teeth into
- (deyim) bir işe girişmek
- sink one's troubles in
- içkiyle dertlerini unutmak
- sink sternmost
- kıçtan batmak (gemi)
- sink the shop
- topu atmak
- sink the shop
- dükkânı batırmak
- sink the shop
- işi gizli tutmak
- sink the shop
- iflâs etmek
- sink their differences
- aralarındaki anlaşmazlıkları bertaraf etmek
- sink to one's knees
- diz çökmek, dizlerinin üzerine çökmek
- sink to one's knees
- dizlerinin üzerine çökmek
- sink to the bottom
- dibe çökmek
- sink to the bottom
- dibine çökmek
- sink under
- altında ezilmek
- sink without a trace
- sırra kadem basmak. Her heart sank. Birdenbire umutsuzluğa düştü
- sink#into
- batir
- sank
- sink koy/düş/batır/bat
- sunk
- çökük
- sunken
- batık, suya gömülmüş
- (the sun) sink
- güneş batmak
- heat sink
- soğutucu
- heat sink
- (Otomotiv) soğutucu bloğu
- sank
- batmış
Bu geminin batmış olduğu açıktır.
- It is clear that the ship sank.
- sinking
- çöküntü
- sinking
- {f} bat
Tıpkı batan bir gemiyi terkeden fareler gibi.
- It's just like rats leaving a sinking ship.
Fareler batan gemiyi terkederler.
- Rats desert a sinking ship.
- sinking
- çökme
- sinking
- bel verme
- sinking
- batmak
- sinking
- inme
- sinking
- indirme
- sunk
- gömülmüş
- sunk
- batık
Batık bir gemide büyük bir hazine keşfedildi.
- A great treasure was discovered in a sunken ship.
- sunken
- su altındaki
- sunken
- su altında
- sunken
- basık
- sunken
- sokur
- data sink
- veri biriktirici
- electron sink
- elektron batması
- sank
- bat
Onlar on düşman gemisini batırdılar.
- They sank ten enemy ships.
Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
- A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- sinking
- yavaş yavaş ödeme
- sinking
- amorti eden
- sunk
- havşalı
- sunk
- bat
İki yolcu gemisi battı.
- Two passenger ships were sunk.
Güneş ufuktan yeni battı.
- The sun has just sunk below the horizon.
- sunk
- batmış
Gökyüzü sanki güneş batmış kadar karanlık oldu.
- The sky became as dark as if the sun had sunk.
Onlar geminin batmış olduğu sonucuna vardılar.
- They came to the conclusion that the ship must have sunk.
- sunken
- çukur
- sunken
- içeri gömük
- sunken
- batmış
- sunken
- çökmüş
- sunken
- {f} bat
Batık bir gemide büyük bir hazine keşfedildi.
- A great treasure was discovered in a sunken ship.
- sinking
- açlıktan dermansızlık
- Sinks
- eviy
- They left him to sink or swim
- Onu kendi kaderine terkettiler
- We´re going to do it, sink or swim!
- Ya herrü, ya merrü, onu yapacağız!
- bathroom sink
- banyo lavabosu
- carbon sink
- karbon lavabo
- counter sink
- tezgah
- everything but the kitchen sink
- her şeyi ama evye
- float and sink analysis yüzdürme
- çökeltme analizi, yüzdürme-çökeltme çözümlemesi
- information sink
- bilgi lavabo
- it made his knees sink
- o dizlerinin lavabo yaptı
- kitchen sink drama
- evye drama
- kitchen sink realism
- 950-1960 yıllarında ortaya çıkan ve İngiliz sosyal aile hayatını anlatan drama çeşidi
- plunge, sink, fall
- dalma, lavabo sonbahar
- sinking
- batarak
- sinking
- azalan
- sinking
- amorti etme
- sinks
- lavabolar
- slip back into, sink down into
- arkasına, aşağı gömülmek kayma
- stainless steel sink
- paslanmaz çelik evye
- steel sink
- çelik evye
- They left him to sink
- Onu kendi kaderine terkettiler
- behavioral sink
- (Pisikoloji, Ruhbilim) davranış batağı
- data sink
- veri batağı veri alıcısı