Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı.
- Only Tom would have the guts to do that kind of thing.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
- Her only purpose in life was to get rich.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.