Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- Walking from the station to the house takes only five minutes.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
- The question can only be interpreted a single way.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
- It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
- Her only purpose in life was to get rich.
Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
- Tom has only one more night in Boston.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.