Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- He made a speech in plain English.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Lütfen onu daha basitçe açıklayın.
- Please explain it more simply.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
- Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
- Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Bugün sadece bir şey yapamayacak kadar çok sıcak.
- It's simply too hot to do anything today.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
Sadece beyaz kağıt yeterli.
- Plain white paper will do.
Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
- The river meanders across the plain.
Açıkçası, yapmak istediğim her şeyi yapmak için zamanım yoktu.
- I simply haven't the time to do everything I want to do.
Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
- I'm sorry, but that is simply impossible.
I plain forgot.
That was a simply wonderful dessert.
Simply, he just fired you.
I was simply asking a question.
... I simply pointed out that the arguments ...
... You're simply altering the set of existing expectations. ...