simple teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- sade
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
Bu sadece bu kadar basit.
- It's just that simple.
- basit
Tom basit bir ev dizaynı fanatiğidir.
- Tom is a fan of simple home design.
Tom basit sorulara bile cevap veremedi.
- Tom couldn't even answer the simple questions.
- yalın
Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok yalın.
- This little story is too simple to explain everything.
- {s} sade ve basit
Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
- Fadil got away with murder. Plain and simple.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
- {s} kolay
Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır ama alternatif öneri üretmek zordur.
- As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions.
Buradaki iş oldukça kolaydı.
- The work here is fairly simple.
- {s} gösterişsiz
- {s} kendi
Her şeyden önce, lütfen basit bir kendini tanıtım yap.
- First of all, please do a simple self-introduction.
Kendini zeki sanan bir aptal, basit bir aptaldan daha kötüdür.
- Worse than a simple fool is a fool believing himself intelligent.
- {s} sade, süssüz: a simple style sade bir stil
- {s} anlaması/yapılması kolay, kolay, basit: a simple solution kolay bir çözüm
- {s} tam
O tam olarak o kadar basit değildi.
- It wasn't quite that simple.
- {i} kocakarı ilacı
- anlaması kolay
- bönlük
- bunak
- yapması kolay
- saflık
- basitlik
Bizler gerçeklerin basit olduğunu düşünme hatasına düşmeye meyilliyiz çünkü basitlik, görevimizin amacı.
- We are apt to fall into the error of thinking that the facts are simple because simplicity is the goal of our quest.
- sehil
- geri zekalı
- yalınç
- sıradan (kimse)
- karmaşık olmayan
- içinde kötülük olmayan
- katışıksız
- masum
- dürüst
- süssüz
- olağan
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
- toy
- sıradan
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
Maria çok kibar, sıradan bir kız.
- Maria is a very polite, simple girl.
- kolay anlaşılır
- içten
- saf
- ehemmiyetsiz
- {s} alçakgönüllü
- bileşik olmayan
- (Tıp) Basit, mürekkep olmayan
- (Tıp) İlaçlık ot veya kök
- yalın zool
- (isim) kocakarı ilacı
- suni olmayan
- münferit
- (Tıp) Kocakarı ilacı, simplex
- {s} temiz kalpli
- {s} acemi
- tabii
- adi
- {s} kendi halinde
- ahmakça
- alık
- {s} iradesiz
- kolayca aldatılabilen
- sadek
- temel
- simply
- basit bir şekilde
- simple box trail
- (Askeri) basit tek kollu kundak
- simple clinch
- (Askeri) rigavo
- simple form
- (Dilbilim) yalın sözcük
- simple job
- çok kolay
- simple job
- çocuk oyuncağı
- simple module
- (Matematik) yalınç modül
- simple past
- (Dilbilim) di’li geçmiş
- simple past tense
- (Dilbilim) geçmiş zaman
- simple point
- (Matematik) bayağı nokta
- simple pole
- yalın kutup
- simple protein
- (Tıp) holoprotein
- simple root
- yalın kök
- simple tense
- (Dilbilim) yalın zaman
- simple form
- basit kelime
- simple fraction
- bayağı kesir
- simple fracture
- önemsiz kırık
- simple fracture
- basit kırık
- simple fruit
- basit meyve
- simple future tense
- basit gelecek zaman
- simple harmonic component
- basit harmonik bileşen
- simple interest
- basit faiz
- simple leaf
- basit yaprak
- simple letter of credit
- basit akreditif
- simple machine
- basit makina
- simple microscope
- basit mikroskop
- simple minded
- cahil
- simple past tense
- -di'li geçmiş zaman
- simple present tense
- geniş zaman
- simple sentence
- yalın tümce
- simple-hearted
- saf yürekli
- Simple Network Time Protocol
- (Bilgisayar) Basit Ağ Zaman Protokolü
- simple account
- Basit usulde defter tutma işi
- simple arc
- basit ark
- simple buffering
- kolay tamponlama
- simple chain
- basit zincir
- simple closed curve
- basit kapalı eğri
- simple fact
- yalın gerçek
- simple form
- basit kelime, yalın sözcük
- simple guarantee
- adı garanti
- simple job
- kolay iş
- simple key
- basit anahtar
- simple logic
- basit mantık
- simple meaning
- Basit anlamı
- simple name
- Basit bir isim
- simple past of burn
- yanık basit geçmiş
- simple past of fly
- sinek basit geçmiş
- simple past of forbid
- korusun basit geçmiş
- simple past of grovel
- sürünmek basit geçmiş
- simple past of overdo
- abartmak basit geçmiş
- simple past of spring
- bahar geçmiş
- simple past of the verb to slay
- fiilin geçmiş öldürtmek
- simple pendulum
- basit sarkaç, yalın sarkaç
- simple present
- (Dilbilim) (Simple Present Tense) Şimdiki Zaman
- simple steam engine
- basit buhar makinesi
- simple sugar
- basit şeker
- simple tense
- basit zaman, yalın zaman
- simple tone
- basit ton, saf ton
- simple touch
- basit dokunuş
- simple-minded
- Kıt akıllı, kıt zekâlı, anlayışı kıt
- simple alert
- (Askeri) BASİT ALARM
- simple arbitrage
- (Ticaret) basit arbitraj
- simple area chart
- (Bilgisayar) basit alan grafiği
- simple binds
- Yalın Bağlantılar
- simple box trail
- (Askeri) BASİT TEK KOLLU KUNDAK: Bak. "box trail"
- simple carburetor
- basit karbüratör
- simple chinese
- (Bilgisayar) temel çince
- simple circuit
- (Elektrik, Elektronik) basit devre
- simple citizen
- (Konuşma Dili) sade vatandaş
- simple contract
- (Ticaret) basit sözleşme
- simple curve
- (Matematik) yalınç eğri
- simple economy
- (Ticaret) basit ekonomi
- simple entry
- (Ticaret) basit madde
- simple epithelium
- (Hayvan Bilim, Zooloji) tek sıralı epitel
- simple equation
- birinci derece denklem
- simple equation
- basit denklem
- simple equation
- birinci dereceden denklem
- simple folks
- kendi halinde insanlar
- simple harmonic motion
- yalin harmonik (uyumcul) devinim
- simple heald wire
- (Tekstil) basit gücü teli
- simple hearted
- kolay inanan
- simple hearted
- tecrübesiz
- simple hearted
- saf
- simple hearted
- safdil
- simple hearted
- temiz kalpli
- simple hearted
- kendi halinde
- simple hearted
- alçakgönüllü
- simple journal
- (Ticaret) iki sütunlu yevmiye
- simple line chart
- (Bilgisayar) basit çizgi grafiği
- simple list
- yalın liste
- simple majority
- (Avrupa Birliği) basit çoğunluk
- simple minded
- saf
- simple minded
- kendi halinde
- simple minded
- safdil
- simple minded
- kolay inanan
- simple minded
- temiz kalpli
- simple mindedness
- temiz kalplilik
- simple mindedness
- saflık
- simple mindedness
- safdillik
- simple mindedness
- kerizlik
- simple mindedness
- kolay inanırlık
- simple monster
- (Tıp) üniter yaratık
- simple multiplier
- (Ticaret) basit çoğaltan
- simple ownership
- (Ticaret) çıplak mülkiyet
- simple password
- (Bilgisayar) basit parola
- simple pendulum
- matematiksel sarkaç
- simple pie chart
- (Bilgisayar) basit pasta grafik
- simple pole
- yalin kutup
- simple process factor
- (Nükleer Bilimler) basit işlem etkeni
- simple query wizard
- Yalın Sorgu Sihirbazı
- simple revised
- (Askeri) basit düzeltme
- simple root
- yalin kok
- simple satin
- (Tekstil) adi saten
- simple sentence
- dilb. yalın cümle
- simple sill
- (Jeoloji) basit sil
- simple simon
- saf
- simple simon
- budala
- simple span
- tek açıklıktan
- simple span
- bir açıklık
- simple text
- (Bilgisayar) basit metin
- simple thing
- kolay şey
- simple twisting
- basit burulma
- simple twisting
- yalın burulma
- simple vowel
- (Dilbilim) yalın ünlü
- simple word
- basit sözcük
- simple, spanned, mirrored, striped, or raid5 volume
- Dağıtımlı
- simple: band
- (Bilgisayar) basit: bant
- simple: column
- (Bilgisayar) basit: sütun
- simple: ledger
- (Bilgisayar) basit: defter
- simply
- basitçe
Basitçe yeterli zaman yok.
- There's simply not enough time.
Basitçe vaz geçemezsin.
- We can't simply give up.
- simply
- sade bir şekilde
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
- simplest
- en kolay
- simply
- tamamen
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- simply
- sadece
Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- simply
- sırf
- simply
- adeta
- simply
- gösterişsiz bir şekilde
- simply
- tek yapmanız gereken
- simply
- kolay bir şekilde
- simply
- bayağı
- simply
- mücerret
- simply
- yalın biçimde
- simpleness
- basitlik
- simpler
- {f} daha basit
Bu daha basit ve daha güvenilir.
- It's simpler and more reliable.
Glisinden daha basit bir amino asit var mı?
- Is there a simpler amino acid than glycine?
- simply
- son derece
- simply
- gerçekten
O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
- simply
- basit/sade bir şekilde
- simply
- çok
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Kendilerini düşünmekten engellemek için sadece okuyan pek çok insan vardır.
- There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
- keep it simple short and simple
- tutmak basit, kısa ve basit
- keep it simple simple sherlock
- tasarımı basit tutmak
- keep it simple simple sweetheart
- tutmak basit basit tatlım
- keep it simple sweet and simple
- almak o sade tatlı ve basit
- simpleness
- sadelik
- simpler
- basit
Bu daha basit ve daha güvenilir.
- It's simpler and more reliable.
Esperanto Interlinguadan çok daha basit.
- Esperanto is much simpler than Interlingua.
- simple minded
- tecrübesiz
- simple minded
- alçakgönüllü
- simple sentence
- basit cümle
- simpleness
- (isim) sadelik
- simples
- (Tıp) 1. İlaç olarak kullanılan ot ve bitkiler grubu, şifalı ot ve bitkiler
- simply
- açık ve samimi bir şekilde
- simply
- yanız
- simply
- basit olarak
- simply
- budalaca
- simply
- Bir şeyin tekliğini vurgulamak için kullanılır: He writes
- simply
- özentisiz
- simply
- açıkça
Açıkçası, yapmak istediğim her şeyi yapmak için zamanım yoktu.
- I simply haven't the time to do everything I want to do.
Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
- I'm sorry, but that is simply impossible.