Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
- Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
Bana bankaya giden yolu gösterir misiniz?
- Will you show me the way to the bank?
Tom sınıfa göstermek için bazı resimler getirdi.
- Tom brought some pictures to show the class.
Tom'un sana göstermek için bekleyemediği bir şeyi var.
- Tom has something he can't wait to show you.
Ah! Onu bana göster lütfen.
- Oh! Show it to me please.
Bana resmi gösterir misin?
- Will you show me the picture?
Sergi salonumuz genç bayanlarca çok sevildi.
- Our showroom made a hit with young ladies.
Çiçek sergisinde güllerini sergileyeceğim.
- I'm going to exhibit my roses at the flower show.
Bana bir sihir numarası daha gösterebilir misin?
- Can you show me another magic trick?
Tom bana bir sihirbazlık numarası gösterdi.
- Tom showed me a magic trick.
Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.
- The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous.
Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.
- Her health screening showed no negative results.
Ugly Betty dünyadaki en popüler televizyon şovlarından biri.
- Ugly Betty is one of the most popular television shows in the world.
Bay Tsuji'nin TV şovunda söylediği şarkıya ne deniliyor?
- What is that song called that Mr. Tsuji was singing in the TV show?
Bunun yeteneklerini göstermek için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüyor musunuz?
- Don't you think this is a good opportunity to show off your talents?
Ne yapabileceğini göstermen için bu büyük bir fırsat.
- This is a big opportunity for you to show what you can do.
Kate her zaman elmas yüzüğü ile gösteriş yapar.
- Kate always shows off her diamond ring.
Tom gösteriş budalasının tekidir.
- Tom is such a show off.
Bana işin inceliklerini gösterdi.
- He showed me the ropes.
Tom bugün işe gelmedi.
- Tom didn't show up for work today.
En sevdiğim TV programı iptal edildi.
- My favorite TV show's been canceled.
Sami bu çocuk TV programını sever.
- Sami loves this children's TV show.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
O, teşhir vitrinine göz attı.
- She looked in at the show window.
Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
- The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.
- I'll show you how this game is played.
Pasif içiciliğin çok zararlı olduğu Johnson'ın araştırmasında açıkça gösterilmektedir.
- It is clearly shown in Johnson's investigation that passive smoking is very harmful.
Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.
- Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem.
O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
- He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
O öğrendikleriyle ilgili asla bir gösteri yapmaz.
- He never makes a show of his learning.
Sizin için yeni olan birçok şeyi göstermeme izin verin.
- Let me show you many things which will be novel to you.
Herkes bir aydır, ve herhangi birine asla göstermeyeceği karanlık bir tarafı vardır.
- Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
Gösteri bir başarıydı.
- The show was a success.
O ders sırasında akıllılığını göstermek istedi ama o başarısız oldu.
- She wanted to show off her cleverness during class, but she failed.
Tom duşta şarkı söylemekten hoşlanır.
- Tom likes to sing in the shower.
Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
- Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank loaned him 500 dollars.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent him 500 dollars.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Artık seni sevmiyorum.
- I don't love you anymore.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Tazelik bizim önceliğimizdir.
- Freshness is our top priority.
Tatoeba Projesi bizim sanal evimizdir.
- Tatoeba Project is our virtual home.
Birisi telefona cevap verebilir mi?
- Can somebody get that?
Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
- There's somebody coming up the stairs.
Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
- Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
Bilet göstermeden kapıdan geçen bir bayan gördüm.
- I saw a lady go through the gate without showing the ticket.
Olabildiğince tuhaf, o ölü olduğu söylenilen biriyle karşılaştı.
- As strange as it may be, he met with somebody who is said to be dead.
Biri bu tabağı kırdı.
- Somebody has broken this dish.
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
- A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
Birisi bana içtiğin her sigara ömründen yedi dakika alır dedi.
- Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
Zengin insanlar pahalı saatleriyle gösteriş yaparlar.
- Rich people show off with their expensive watches.
O gösteriş yapmayı sever.
- She likes to show off.
Tom sadece hava atmak istiyor.
- Tom just wants to show off.
Tom sadece hava atmak istedi.
- Tom just wanted to show off.
Bana bu haritada gösterirmisiniz, lütfen?
- Will you show me on this map, please?
Bana bankaya giden yolu gösterir misiniz?
- Will you show me the way to the bank?
Önerge açık oylamayla kabul edildi.
- The motion was carried by a show of hands.
Leyla gösteriş yapmayı severdi.
- Layla loved to show off.
Leyla gösteriş yapmaktan hoşlanmadı.
- Layla didn't like to show off.
Leyla gösteriş yapmaktan hoşlanmadı.
- Layla didn't like to show off.
O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
- He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
Mary'nin bir vitrine baktığını gördüm.
- I saw Mary looking into a show window.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor.
- His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.
Onlara karşı çıkmak hiçbir şeye yaramaz.
- It'll be useless to stand against them.
Nagasaki çevresinde onlara rehberlik edebilmem için kadınla birlikte gittim.
- I went with the women so that I could guide them around Nagasaki.
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
- There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Onlardan herhangi birini seçebilirsin.
- You may choose any of them.
O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.
- He said NO to himself. He said YES aloud.
Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
- He said to himself, Will this operation result in success?
Onların konuşmaları devam etti.
- Their conversation went on.
Onların ana dili Fransızca.
- French is their mother tongue.
Onun elleri buz kadar soğuktu.
- Her hands were as cold as ice.
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Asla tekrar bu kadar geç kalma.
- Never be this late again.
Hiç bu kadar erken kalkmadım.
- I've never woken up this early.
O, sırrı kendine sakladı.
- She kept the secret to herself.
Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.
- Emi ordered herself a new dress.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Kendisini ateşle ısıttı.
- She warmed herself by the fire.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
- As long as you are with him, you can't be happy.
Kendisine Fransızca öğretti.
- He taught himself French.
O, çocuklarını kendi etrafına topladı.
- He gathered his children around him.
Her zaman sınıf arkadaşlarına gösteriş yapan türde bir çocuktu.
- He was the kind of kid who was always showing off to his classmates.
Sence bizi film gösterimine davet edecekler mi?
- Do you think they will invite us to the film showing?
O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
- He began to work for that company last year.
Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
- She makes sure that her family eats a balanced diet.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
- Hand it over. That's all you've got?
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
- Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar.
- All of them are just here to pick up girls.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
- Who that believes in God would do such a thing?
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- This is a picture of her own painting.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
It was Apple's usual dog and pony show.
Let's catch a show.
television show.
dog show.
show of force.
The dog sounds ferocious but it's all show.
He played AA ball for years, but never made it to the show.
Your bald patch is starting to show.
Show a leg or you're going to be late.
The Okmulgee County Commissioners voted to award Bid #5 for a new show barn at the Okmulgee CountyFairgrounds. .10-19-04.
The military parade was an opportunity for the new government to give a notable show of force to the neighbouring countries.
She loves to show off her new car and her driving prowess.
In Maryland, Rep. Connie Morella, a skillful, conscientious politician, was ousted. . . . The always-charming Morella . . . provided great constituent service. . . . Still, voters showed her the door.
o man shall laugh at me now that I'm down. Show him the door, Dig..
On a routine cruise to show the flag, the British warships Amphion and Contest steamed into the harbor of Santa Ana Island in the southern Solomons (which are under a British protectorate).
The Bush-Cheney re-election campaign will send a high-profile team of surrogates to both Iowa and New Hampshire in the coming days to train and motivate Republican activists and to show the flag in states in which the Democratic presidential race has dominated political debate.
I bet the Jayhawk fast break could show up the Nimrod's lack of speed.
I finished in five minutes and she showed me up by finishing in three.
No matter how many I throw away, more copies always show up.
Quit being such a show-off, before someone gets hurt.
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
She treated him for a cold (direct object).
The decision was his to live with.
Ahab his mark for Ahab's mark.
This is his book.
With Hit Girl, Moretz is this year's It Girl, alternately sweet, savage and scary.
He saw to it that everyone would vote for him.
It's me. John.
In the next game, Adam and Tom will be it….
Let's play it at breaktime.
It’s lonely without you.
Take each day as it comes.
She took the baby and held it in her arms.
It wasn't me.
Come with me.
Can you hear me?.
Me and my friends played a game.
Wilfred Owen (1893–1918), The Letter - And give us back me cigarette!.
He gave me this.
I recognised him because he had attended my school.
Paying no attention to Lizzy, Mrs. Gibson began calling out our names in alphabetical order.
Thirdly, I continue to attempt to interdigitate the taxa in our flora with taxa of the remainder of the world.
I'm going to see our Terry for tea.
As I travelled the signposts shew me the way.
Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
- Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
She goes running every morning.
- O her sabah koşmaya gider.
Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
- Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
I can't feel anything in my left foot; there's no sensation at all.
- Ben sol ayağımda bir şey hissedemiyorum; hiç duygu yok.
I have a prickling sensation in my left eye.
- Benim sol gözümde bir karıncalanma hissi var.
The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
- Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
I sense that something is wrong.
- Bir şeyin yanlış olduğunu hissediyorum.
Do you feel any pain in your stomach?
- Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
I'm feeling better today.
- Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
Bill is honest all the time.
- Bill her zaman dürüsttür.
All that glitters is not gold.
- Parlayan her şey altın değildir.
Pandas spend at least 12 hours each day eating bamboo.
- Pandalar her gün en az 12 saati bambu yiyerek geçirirler.
Tom came into the living room, not wearing any pants.
- Tom herhangi bir pantolon giymeden oturma odasına girdi.
Only God can safely be omnipotent.
- Sadece Tanrı güvenle her şeye gücü yeter olabilir.
Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent.
- Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.
I always felt emotionally abused.
- Kendimi hep duygusal olarak kötüye kullanılmış hissettim.
If we let our reasoning power be overshadowed by our emotions, we would be barking up the wrong tree all the time.
- Muhakeme gücümüzün hislerimiz tarafından gölgelenmesine izin verirsek her zaman yanlış ağaca havluyor oluruz.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
One should take good care of every single thing.
- Biri her şeye iyi bakmalı.
Tom does this every single time.
- Tom bunu her zaman yapar.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
I don't like either of them.
- Ben, onlardan herhangi birini sevmiyorum.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
Do you believe in extrasensory perception?
- Altıncı hisse inanıyor musun?
I wonder if I should trust my instincts.
- Hislerime güvenmem gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
You can eat whatever you like.
- Her ne istiyorsanız yiyebilirsiniz.
I will lend you whatever book you need.
- İhtiyacın olan her kitabı sana ödünç vereceğim.
His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.
Whoever finds the bag must bring it here.
- Her kim çantayı bulursa onu buraya getirmelidir.
Tom couldn't help but feel sentimental.
- Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
... show everybody of what you're up to. ...
... And let me show you what we have been up to recently. ...