Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
- Our meeting room is dirty. It's a shame.
Bilmiyorum demek ayıp değildir.
- There is no shame in saying 'I don't know'.
İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.
- It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away.
Bazı insanların hiç utanması yok.
- Some people have no shame.
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
Tom utançla başını eğdi.
- Tom hung his head in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Onurlu bir ölüm utanç verici bir yaşamdan daha iyidir.
- An honorable death is better than a shameful life.
Onun utanç verici bir biçimde davrandıklarını söylediler.
- They said he had acted shamefully.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Benim aptallığım sadece pişman olmama neden olmuyor fakat aynı zamanda beni utandırıyor.
- My foolishness not only causes me regret but also shames me.
Senin davranışın ayıptı.
- Your behaviour was shameful.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.