İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.
- It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away.
Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
- The invasion of other countries is a shameful action.
Onun utanç verici bir biçimde davrandıklarını söylediler.
- They said he had acted shamefully.
Senin davranışın ayıptı.
- Your behaviour was shameful.
Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
- Our meeting room is dirty. It's a shame.
Bilmiyorum demek ayıp değildir.
- There is no shame in saying 'I don't know'.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
O utançla başını eğdi.
- He hung his head in shame.
Alice utanç içinde başını eğdi.
- Alice hung her head in shame.
Ne yazık ki beton yanmaz.
- It's a shame that concrete doesn't burn.
Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
- Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Mükemmel işin beni utandırır.
- Your excellent work puts me to shame.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.