Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
- I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
Tom'un bunu yapamaması bir ayıp.
- It's a shame Tom couldn't make it.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Bazı insanların hiç utanması yok.
- Some people have no shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
Alice utanç içinde başını eğdi.
- Alice hung her head in shame.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Mükemmel işin beni utandırır.
- Your excellent work puts me to shame.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.
- It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away.
Tom edepsiz, değil mi?
- Tom is shameless, isn't he?
Şirketin kadın patronu utanmaz görünüyor.
- The female-boss of the company seems shameless.
O, sahte arkadaşlar ve utanmaz kadınlarla çevrili bir masada oturuyor.
- He sits at a table, surrounded by false friends and shameless women.
Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
- Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Yer utanç verici bir biçimde bakımsızdı.
- The place was shamefully neglected.
Onurlu bir ölüm utanç verici bir yaşamdan daha iyidir.
- An honorable death is better than a shameful life.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
Senin davranışın ayıptı.
- Your behaviour was shameful.
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.
It's a crying shame that so much money has been wasted on this pointless political campaign.
Using that kind of language in mixed company, Mike? For shame!.
book of shame.
... a shame to miss this blunders within ...
... WE FOUND OUT WHY HE GAVE UP SUMO AND LEFT JAPAN IN SHAME. ...