Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
- Boil my eggs hard, please.
Ben yumurtayı katı kaynattım.
- I hard-boiled an egg.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.
- Some stars are hardly visible to the naked eye.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
O çok çalışan bir öğrencidir.
- She is a student who studies very hard.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
Bu gece şiddetli yağmur yağıyor.
- It's raining hard tonight.
Şiddetli yağmur yağmaya başladı.
- It began raining hard.
Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
- I could hardly make out what she said.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
- Tom pretended to be hard of hearing.
Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
- You are working too hard. Take it easy for a while.