Ortam iletişimi etkiler.
- The setting influences the conversation.
Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.
- Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
- Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
Tom sadece ayarlamayı bitiriyor.
- Tom is just finishing setting up.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.
- Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen.
Çalar saatin ayarını ayarla.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Sınırları kurmak şarttır.
- Setting limits is imperative.
Tom az önce kurmayı bitirdi.
- Tom has just finished setting up.
Güneşin dağların ardında batışını izledik.
- We watched the sun setting behind the mountains.
Sıcak, nemli bir günde güneşin batışını seyrederseniz, güneşin şeklini değiştiren nemi görebilirsiniz.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
Öyle görünüyor ki Tom'un arabasının yeni bir takım lastiğe ihtiyacı var.
- Apparently, Tom's car needs a new set of tires.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Tom sadece ayarlamayı bitiriyor.
- Tom is just finishing setting up.
Tom'la bir görüşme ayarlamak isterim.
- I'd like to set up a meeting with Tom.
Yatmaya gitmeden önce çalar saati ayarlamak zorundasın.
- You've got to set the alarm clock before you go to bed.
Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.
- It took us half an hour to set up the tent.
Bu, kamp kurmak için iyi bir yere benziyor.
- This looks like a good spot to set up camp.
Grup sadece ilk setini bitirdi.
- The band has just finished their first set.
Güneş batmadan önce, gideceğimiz yere varacağız.
- By the time the sun sets, we will arrive at the destination.
Güneş batmak üzeredir.
- The sun is about to set.
Asal sayılar kümesi sayılabilir.
- The set of prime numbers is countable.
Reel sayılar kümesi sayılamazdır.
- The set of real numbers is uncountable.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Güneş batmak üzeredir.
- The sun is about to set.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Ayarları değiştirmeyi denedin mi?
- Have you tried changing the settings?
Ondan TV setini ayarlamasını rica etti.
- She asked him to adjust the TV set.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
- The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
- Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
O daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yapmak için yola çıktı.
- He set out to do something that had never been done before.
Tom yapmak için başladığı her şeyi başarabildi.
- Tom was able to accomplish everything he'd set out to do.
Vücudun katılaşması ölümden hemen sonra başlar.
- Rigor mortis sets in soon after death.
Çalar saatin ayarını ayarla.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Çalar saatin ayarını yap.
- Adjust the setting of the alarm clock.
İlk yerleşimciler hayli eğitimliydiler ve Püritenizm'i ilk Amerikan ilkesi olarak belirlediler.
- First settlers were highly educated and set Puritanism as first American principle.
Ben kendim için bazı hedefler belirledim.
- I set some goals for myself.
Tom bir buluşma düzenlemek istiyor.
- Tom wants to set up a meeting.
Beş veya altı Nisan'da bizimle bir toplantı düzenlemek mümkün müdür?
- Would it be possible to set up a meeting with us on April fifth or sixth?
Panama Kağıtlar bir Panama hukuk firması müşterilerine dünya çapında vergi cennetlerinde paravan şirketleri kurmaları için nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir.
- The Panama Papers show how a Panamanian law firm helped its clients set up shell companies in tax havens around the world.
G-Dragon benim gelecekteki kocamdır. O henüz bunu bilmiyor olabilir ama bu değişmez.
- G-Dragon is my future husband. He may not know it yet, but it's set in stone.
Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.
- Simone, please go and set the table.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Kendime gerçekçi hedefler belirliyorum.
- I set myself realistic goals.
Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
- I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
Tom seri katili yakalamak için polis tarafından düzenlenen bir entrikaya katıldı.
- Tom took part in a scheme set by the police to capture the serial murderer.
Masayı hazırlamak için kimin sırası?
- Whose turn is it to set the table?
Masayı hazırlamak Mary'nin sadece birkaç dakikasını aldı.
- It only took Mary a few minutes to set the table.
a set of tables.
to set the rent.
nail set.
I’m set against the idea of smacking children to punish them.
television set.
In the Annapolis Valley, in spite of an irregular bloom, the fruit has set well and has, as yet, been little affected by scab.
An incident which happened about this time will set the characters of these two lads more fairly before the discerning reader than is in the power of the longest dissertation.
Please set the table for our guests.
a set of tools.
The king is set from London, and the scene is now transported, gentles, to Southampton.
The glue sets in 4 minutes.
He set down on the stool in the corner of the room.
set on getting to his destination.
This is the fourth set of benchpresses.
He plays the set on Saturdays.
a set menu.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
Australia's Great Barrier Reef is threatened by climate change.
- Avustralya'nın Büyük Set Resif'i iklim değişikliği tarafından tehdit edilmektedir.
The levee kept the floodwater back.
- Su seti seli geri tuttu.
I bought this TV set at a bargain sale.
- Bu TV setini indirimli satıştan aldım.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
He's playing a cha cha cha rhythm on the drum kit.
- O, bateri setinde ça ça ça ritmini çalıyor.
Don't forget to take the first-aid kit.
- İlk yardım setini götürmeyi unutma.
Tom always keeps a set of jumper cables in the trunk of his car.
- Tom her zaman onun arabasındaki sandıkta bir set atlama kabloları saklar.
My stereo set is inferior to yours in sound quality.
- Benim stereo setimin ses kalitesi seninkinden daha kötü.
Is there a stereo in your bedroom?
- Yatak odanda bir müzik seti var mı?
The collection of Shakespeare/Ömer Seyfettin.
... When it comes to community colleges, we are setting up programs, including with Nassau ...
... that businesses can actually achieve setting up the first slide ...