Onlar bu fabrikada TV setleri üretiyorlar.
- They are manufacturing TV sets in this factory.
Bu çay takımı tam mı?
- Is this tea set complete?
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Yatmaya gitmeden önce çalar saati ayarlamak zorundasın.
- You've got to set the alarm clock before you go to bed.
Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız.
- We have to set the scene for negotiations.
Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.
- It took us half an hour to set up the tent.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Grup sadece ilk setini bitirdi.
- The band has just finished their first set.
Güneş batmadan önce, gideceğimiz yere varacağız.
- By the time the sun sets, we will arrive at the destination.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
- You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
Asal sayılar kümesi sayılabilir.
- The set of prime numbers is countable.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Güneş batmak üzeredir.
- The sun is about to set.
Ondan TV setini ayarlamasını rica etti.
- She asked him to adjust the TV set.
Tom'un her gece yatmaya gitmeden önce yaptığı son şey çalar saatini ayarlamaktır.
- The last thing Tom does every night before going to sleep is set his alarm clock.
Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
- Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
- The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
- Tom appears to have achieved what he set out to do.
O daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yapmak için yola çıktı.
- He set out to do something that had never been done before.
Vücudun katılaşması ölümden hemen sonra başlar.
- Rigor mortis sets in soon after death.
Tom çalar saatini ayarlamayı unuttu.
- Tom forgot to set his alarm clock.
Çalar saatin ayarını yap.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Ebeveynlerinin senin için belirlediği kurallara uymalısın.
- You should respect the rules your parents set for you.
Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
- They set the time and place of the wedding.
Beş veya altı Nisan'da bizimle bir toplantı düzenlemek mümkün müdür?
- Would it be possible to set up a meeting with us on April fifth or sixth?
Tom bir buluşma düzenlemek istiyor.
- Tom wants to set up a meeting.
Panama Kağıtlar bir Panama hukuk firması müşterilerine dünya çapında vergi cennetlerinde paravan şirketleri kurmaları için nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir.
- The Panama Papers show how a Panamanian law firm helped its clients set up shell companies in tax havens around the world.
G-Dragon benim gelecekteki kocamdır. O henüz bunu bilmiyor olabilir ama bu değişmez.
- G-Dragon is my future husband. He may not know it yet, but it's set in stone.
Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.
- Tom set the table for dinner while Mary cooked.
Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.
- Simone, please go and set the table.
Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
- I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
Kendime gerçekçi hedefler belirliyorum.
- I set myself realistic goals.
Tom seri katili yakalamak için polis tarafından düzenlenen bir entrikaya katıldı.
- Tom took part in a scheme set by the police to capture the serial murderer.
Masayı hazırlamak için kimin sırası?
- Whose turn is it to set the table?
Masayı hazırlamak Mary'nin sadece birkaç dakikasını aldı.
- It only took Mary a few minutes to set the table.
Onun ikinci oğlu evlendi ve yuva kurdu.
- His second son married and settled down.
Alarmı yediye kuracağım.
- I'll set the alarm for seven o'clock.
It at first forms a paste with water and then hardens as it sets.
Sıcak, nemli bir günde güneşin batışını seyrederseniz, güneşin şeklini değiştiren nemi görebilirsiniz.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
Adam ufkun altında güneşin batışını izledi.
- The man watched the sun set below the horizon.
Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
- The situation could only be settled by war.
Duruşma tarihi belirlendi.
- A trial date was set.
Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
- The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız.
- We have to set the scene for negotiations.
Büyük bir yerleşimin alıcısıydım.
- I was the recipient of a large settlement.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Kuralları belirlemek istiyorsan, onlara kendin uymak zorunda kalacaksın.
- If you want to set the rules, you'll have to follow them by yourself.
Çalar saatin ayarını ayarla.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Bir dizi masa örtüsü ve peçete aldım.
- I bought a set of table linen.
Bana diğer anahtar dizisini ver, Tom.
- Give me the other set of keys, Tom.
Tom yerleşmek istediğini söylüyor.
- Tom says that he wants to settle down.
Yerleşmek için bir puanımız var.
- We have a score to settle.
Fon yetimlere yardım etmek için kurulmuştur.
- The fund was set up to help orphans.
Sorun tamamen halledildi.
- The matter is all settled.
Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
- The sun having set, they were still dancing.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.
- It took us half an hour to set up the tent.
a set of tables.
to set the rent.
nail set.
I’m set against the idea of smacking children to punish them.
television set.
In the Annapolis Valley, in spite of an irregular bloom, the fruit has set well and has, as yet, been little affected by scab.
An incident which happened about this time will set the characters of these two lads more fairly before the discerning reader than is in the power of the longest dissertation.
Please set the table for our guests.
a set of tools.
The king is set from London, and the scene is now transported, gentles, to Southampton.
The glue sets in 4 minutes.
He set down on the stool in the corner of the room.
set on getting to his destination.
This is the fourth set of benchpresses.
He plays the set on Saturdays.
a set menu.
American MacKenzie beat Frenchman Maltier in a straight-sets victory.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
Australia's Great Barrier Reef is threatened by climate change.
- Avustralya'nın Büyük Set Resif'i iklim değişikliği tarafından tehdit edilmektedir.
The levee kept the floodwater back.
- Su seti seli geri tuttu.
Australia's Great Barrier Reef is threatened by climate change.
- Avustralya'nın Büyük Set Resif'i iklim değişikliği tarafından tehdit edilmektedir.
I bought this TV set at a bargain sale.
- Bu TV setini indirimli satıştan aldım.
He's playing a cha cha cha rhythm on the drum kit.
- O, bateri setinde ça ça ça ritmini çalıyor.
Don't forget to take the first-aid kit.
- İlk yardım setini götürmeyi unutma.
Tom always keeps a set of jumper cables in the trunk of his car.
- Tom her zaman onun arabasındaki sandıkta bir set atlama kabloları saklar.
He could not buy the stereo set at such a price.
- Böyle bir fiyata müzik seti satın alamazsın.
Is there a stereo in your bedroom?
- Yatak odanda bir müzik seti var mı?
The collection of Shakespeare/Ömer Seyfettin.
... sets a good example my shelves ...
... larger big data sets. ...