Don't release that dog.
- O köpeği serbest bırakmayın.
Police didn't release any additional details.
- Polis herhangi bir ek ayrıntıyı serbest bırakmadı.
I'm afraid you're going to have to release Tom.
- Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.
They were freed to work for themselves.
- Kendileri için çalışmak üzere serbest bırakıldılar.
Lincoln agreed that all slaves should be freed.
- Lincoln bütün kölelerin serbest bırakılmasını kabul etti.
The terrorists released the hostages.
- Teröristler rehineleri serbest bıraktı.
They released the prisoner.
- Onlar mahkûmu serbest bıraktılar.
The prisoners were set free.
- Mahkumlar serbest bırakıldı.
Those prisoners were set free yesterday.
- Şu tutuklular dün serbest bırakıldı.
Iran balks at release of American woman.
- İran Amerikalı kadının serbest bırakılmasına karşı çıkıyor.
The terrorists released the hostages.
- Teröristler rehineleri serbest bıraktı.
Tom refused to let go.
- Tom serbest bırakmayı reddetti.
It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
- Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.