O, araba satışı ile uğraşıyor.
- He is engaged in selling cars.
Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.
- They were only interested in selling books.
Bu kitap bu günlerde iyi satıyor.
- This book is selling well these days.
Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
- Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
- Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
Sanırım o, balık satarak para kazanır.
- I think he makes money by selling fish.
O süt satarak çok para yaptı.
- He made a great deal of money selling milk.
İnsanların kişisel bilgilerini almak ve satmak önemli bir sorun oluyor.
- The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue.
Bill'in işi otomobil satmaktır.
- Bill's work is selling cars.
Tom'un sağlık giderlerini karşılamak için arabasını satmak zorunda kaldığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom had to sell his car in order to raise money for medical expenses.
Her yıl, örgüt Frizyen dilinde yazılmış kitapları satmak için kapıdan kapıya giden gönüllülerle ilgili çok sayıda toplantı organize eder.
- Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books.
Arabayı satmaya karar verdi.
- He decided to sell the car.
Satıcı bir araba satmak istiyor.
- The dealer wants to sell a car.
O oyuncak çok satılıyor.
- That toy is selling like hot cakes.
Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
- The toy seller was very friendly.
Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It will be hard to convince the owner to sell his house.
O, araba satışı ile uğraşıyor.
- He is engaged in selling cars.
O kolay bir satış değildi.
- It wasn't an easy sell.
She did not buy them for her own use but always intended to make a profit by selling on.
But for Zellweger, the major selling point was the script. It was such a great read, says the actress.
The potato chip commercial’s selling-edge analysis helped the company to narrow their focus to just three product benefits: flavor, crunch, and fun.
This is going to be a tough sell.
My boss is very old-fashioned and I'm having a lot of trouble selling the idea of working at home occasionally.
This old stock will never sell.
I don't know what she was selling when she pretended she liked him.
Value Added Selling help your sales people focus on genuinely hearing customers' concerns.
... We're selling an unlocked model that works on both AT&T ...
... technology manufacturers. They'll start selling the first LED lightbulbs ...