All right, but apart from the sanitation, the medicine, education, wine, public order, irrigation, roads, a fresh water system, and public health, what have the Romans ever done for us? - Life of Brian.
There are three different types of people in the world: those who can count, and those who can't.
- Dünyada üç tip insan vardır: sayı sayabilenler, ve sayamayanlar.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
Tom's days are numbered.
- Tom'un günleri sayılı.
His days as a politician are numbered.
- Bir siyasetçi olarak onun günleri sayılı.
You must be accurate in counting.
- Saymada yanlış yapmamaya özen göstermelisin.
I'm counting the number of people.
- Ben insanların sayısını sayıyorum.
You know Americans are jealous of the British accent that they deem more prestigious.
- Amerikalıların daha prestijli saydıkları İngiliz aksanını kıskandıklarını bilirsiniz.
Please say your name slowly and clearly.
Above all, however, we would like to think that there is more to be decided, after the engines and after the humans have had their says.
He said he would be here tomorrow.
It’s said that fifteen wagon loads of ready-made clothes for the Virginia troops came to, and stay in, town to-night.
The sign says it’s 50 kilometres to Paris.
Say, what did you think about the movie?.
I've followed Selina down the strip, when we're shopping, say, and she strolls on ahead, wearing sawn-off jeans and a wash-withered T-shirt.
All in a kirtle of discolourd say / He clothed was .
Tom and Mary say they saw nothing.
- Tom and Mary say they didn't see anything.
Tom and Mary say they saw someone climbing over the fence.
- Tom and Mary say they saw somebody climbing over the fence.
Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
- Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
Hangi arabanın daha güzel olduğu söylemek zordur.
- It is hard to say which car is nicer.
Onu söyledim, ama onu demek istemedim.
- I did say that, but I didn't mean it.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.
- If you don't say anything, you won't be called on to repeat it.
Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
Tom, raporu okumak için henüz zamanı olmadığını söylüyor.
- Tom says that he hasn't yet had time to read the report.
Tom Fransızca okumak istediğini söylüyor.
- Tom says he wants to study French.
Bir şeyler söylemek ister misin?
- Would you like to say something?
Bir şey söylemek ister misin, Tom?
- Would you like to say something, Tom?
Tom'un o konuda bir sözü yok.
- Tom doesn't have a say in that matter.
Onun hakkında söyleyecek daha fazla sözüm yok.
- I have nothing more to say about him.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Onu başka bir şekilde söyle.
- Say it in another way.
Maalesef, Fadil'in bu konuda son sözü yok.
- Unfortunately, Fadil doesn't have a final say on this.
Tom senin son söze sahip olduğunu söyledi.
- Tom said you have the final say.