You are our advocate Tom.
- Sen bizim savunucumuzsun, Tom.
The defenders checked the onslaught by the attackers.
- Savunucular saldırganlar tarafından yapılan saldırıyı kontrol etti.
Thou shalt respect all weaknesses, and shalt constitute thyself the defender of them.
- Tüm zayıflıklara saygı göstermelisin ve kendini onların savunucusu tayin etmelisin.
Don't get defensive. I'm not blaming you.
- Savunucu olmayın. Sizi suçlamıyorum.
Why are you so defensive?
- Neden bu kadar savunucusun?
She advocated equal rights for women.
- Kadınlar için eşit hakları savundu.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
No one is defending my country.
- Kimse ülkemi savunmuyor.
Tom was green behind the ears when it came to defending himself in court.
- Tom, mahkemede kendini savunma konusunda daha çok toydu.
Paris did her best to defend her liberties.
- Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.
They defended their country against the invaders.
- Onlar istilacılara karşı ülkelerini savundular.
I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting.
- Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.