The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
He decided to sell the car.
- Arabayı satmaya karar verdi.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
I sold the house to advantage.
- Evi avantajlı şekilde sattım.
Stamps are not sold in this store.
- Bu dükkânda pul satılmıyor.
Tom didn't have enough change to buy a drink from the vending machine.
- Tom'un otomattan bir içecek satın almak için yeterli bozuk parası yoktu.
Tom saw vending machines everywhere when he visited Japan.
- Tom Japonya'yı ziyaret ettiğinde her yerde otomatik satış makinaları gördü.
This newspaper is selling fewer and fewer copies.
- Bu gazete gittikçe daha az kopya satıyor.
He made a great deal of money selling milk.
- O süt satarak çok para yaptı.
Operasyon bir SAT timi tarafından yapıldı.
Cumartesiden beri buradayım.
- I've been here since Saturday.
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
- Tom sat on the porch, reading the evening paper.
Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
- Tom sat on the porch and read the paper.
İşitebilmek için önde oturdu.
- He sat in the front so as to be able to hear.
Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
- He sat on the bench and crossed his legs.