Sami couldn't run away from his assailants.
- Sami saldırganlarından kaçamadı.
Dan killed his wife and made it appear as the work of an unknown assailant.
- Dan karısını öldürdü ve bunu bilinmeyen bir saldırganın işi olarak gösterdi.
He assumed an aggressive attitude toward me.
- Bana karşı saldırgan bir tavır takındı.
He has none of his father's aggressiveness.
- Babasının saldırganlıklarından hiçbirine sahip değil.
Your attitude towards women is offensive.
- Kadınlara karşı tavrın saldırgan.
I find that offensive.
- Onu saldırgan buluyorum.
Tom was clearly the aggressor.
- Tom açıkça saldırgandı.
They resisted the invaders.
- Saldırganlara direndiler.
They pushed back the attackers.
- Onlar saldırganları geri püskürttü.
The attackers were led by John Brown.
- Saldırganlar John Brown tarafından yönlendirilmiştir.
Watch out! This monkey is vicious.
- Dikkat et! Bu maymun saldırgan.
I can't believe you think I'm pushy.
- Benim saldırgan olduğumu düşündüğüne inanamıyorum.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.