sakinleştir

listen to the pronunciation of sakinleştir
Türkçe - İngilizce
cool down
calm down

I think a drink would help me calm down. - Bir içkinin beni sakinleştirmeye yardımcı olacağını düşünüyorum.

{f} tranquilizing
made calm
tranquilize

Tom was hit by a tranquilizer dart. - Tom sakinleştirici bir dart tarafından vuruldu.

Would you like a tranquilizer? - Bir sakinleştirici ister misiniz?

make calm
sedate

They have him sedated. - Onlar onu sakinleştirdiler.

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

cooldown
tranquillize
sakin
tranquil

I guess I have some tranquilizers in my bag. - Sanırım çantamda biraz sakinleştirici var.

Would you like a tranquilizer? - Bir sakinleştirici ister misiniz?

sakin
habitant
sakin
{s} quiet

I would like to live in the quiet country. - Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.

Tom asked Mary to be quiet. - Tom Mary'den sakin olmasını rica etti.

sakin
resident

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

For the residents of Edo, the first bonito of the year was something that had to be bought, even if it meant borrowing money. - Edo sakinleri için yılın ilk palamudu borç para almak anlamına gelse bile alınması gereken bir şeydi.

sakin
calm

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

It was a calm winter evening. - Sakin bir kış akşamıydı.

sakin
cool

Tom tried to act cool. - Tom sakin davranmaya çalıştı.

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

sakin
{i} inhabitant

Yesterday my brother went to Fukushima to help the inhabitants. I'm afraid that the radiation will increase. - Dün, kardeşim sakinlere yardım etmek için Fukushima'ya gitti. Korkarım ki radyasyon artacak.

The inhabitants of the city depend upon the river for drinking water. - Şehrin sakinleri içme suyu için nehre bağlıdır.

sakin
{s} composed

Tom tried to stay composed. - Tom sakin kalmaya çalıştı.

sakin
even-tempered
sakin
emotionless
sakin
{s} steady
sakin
{s} halcyon
sakin
leisurely

Sami was enjoying a leisurely life. - Sami sakin bir hayattan zevk alıyordu.

sakin
citizen

I am a citizen of Chiba, but work in Tokyo. - Ben Chiba sakiniyim ama Tokyo'da çalışıyorum.

I am also a citizen of Tokyo. - Ben de bir Tokyo sakiniyim.

sakin
{i} local

She married a local boy. - O, yöre sakini bir çocukla evlendi.

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

sakin
meek
sakin
stilly
sakin
sedentary
sakin
(deyim) as calm as a millpond
sakin
sedated

They have him sedated. - Onlar onu sakinleştirdiler.

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

sakin
self-possessed
sakin
balmy
sakin
matter-of-fact
sakin
occupant

The police vehicle's armor plating saved the lives of its occupants. - Polis aracının zırh kaplaması apartman sakinlerinin hayatlarını kurtardı.

sakin
arcadia
sakin
douce
sakin
collected

Tom's cool, calm, and collected, even under pressure. - Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.

Fadil was amazingly calm and collected after he had shot Rami. - Fadıl, Rami'yi vurduktan sonra inanılmaz biçimde sakin ve kendindeydi.

sakin
residentiary
sakin
phlegmatical
sakin
equanimity
sakin
imperturbate
sakin
easeful
sakin
restrained
sakin
coolheaded
sakin
unruffled
sakin
(Askeri) clam
sakin
uneventful
sakin
esay
sakin
philosophical
sakin
soft
sakin
static
sakin
(Meteoroloji) lull
sakin
equable
sakin
untroubled
sakin
inhabiter
sakin
unmoved
sakin
phlegmatic
sakin
denizen
sakin
ataraxic
sakin
statical
sakin
shacker
sakin
canny
sakin
tranquilizing
sakin
unperturbed
sakin
taciturn

Mary's partner is a taciturn person. - Mary'nin ortağı sakin bir kişidir.

sakin
occupier
sakin
unhurried
sakin
{s} cold

He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness. - O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.

sakin
{s} even

The wind calmed down in the evening. - Rüzgar akşam sakinleşti.

He remained calm even in the presence of danger. - Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.

sakin
private
sakin
sleepy
sakin
off-peak
sakin
dweller

For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world. - Antik Çin'in bazı sakinleri için, boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.

sakin
undisturbed
sakin
imperturbable
sakin
level-headed
sakin
easy

Calm down, Tom. Take it easy. - Sakin ol, Tom. Sinirlenme.

Take it easy! Don't be so nervous. - Sakin ol! O kadar gergin olma!

sakin
restful
sakin
unflappable
sakin
placid

This is a placid and cozy place. - Burası sakin ve sıcak bir yer.

Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life. - O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.

sakin
on an even keel
sakin
orderly
sakin
beware of
sakin
calmest
sakin
beware
sakin
peaceable
sakin
calm, tranquil, serene; still
sakin
(a) resident; (an) inhabitant
sakin
laidback
sakin
(someone) who resides in or inhabits (a place)
sakin
philosophic
sakin
nerveless
sakin
tenant
sakin
Pacific
sakin
hushed
sakin
airless
sakin
even tempered
sakin
peaceful

The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm. - Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.

At night, this street is very peaceful. - Geceleyin bu sokak çok sakindir.

sakin
dispassionate
sakin
noiseless
sakin
smooth

The sea looks calm and smooth. - Deniz sakin ve yumuşak görünüyor.

sakin
indweller
sakin
domicilled
sakin
equal
sakin
calm, cool, placid, self-possessed, serene, imperturbate; quiet, taciturn; tranquil, peaceful, esay; inhabitant, dweller, resident, occupier, occupant sekene
sakin
inmate
sakin
comfortable

He observed this calmly, from a comfortable distance. - Bunu uygun bir uzaklıktan sakince gözlemledi.

sakin
in repose
sakin
composedly
sakin
still

Please remain perfectly still. - Lütfen tamamen sakin kal.

Tom sat very still on the couch. - Tom kanepede çok sakin oturdu.

sakin
{s} serene
sakin
contained
sakin
{s} quiescent
sakin
{s} reposeful
sakin
calmative
sakin
{s} sedate

They have him sedated. - Onlar onu sakinleştirdiler.

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

sakin
{s} idyllic
sakin
together

Tom and Mary enjoyed a quiet moment together. - Tom ve Mary birlikte sakin bir anın tadını çıkardı.

Türkçe - Türkçe

sakinleştir teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

sakin
Hareket etmeyen, kımıldamayan, durgun, dingin
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Hareketsiz, kendi hâlinde. Bir yerde oturan. Kararlı
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf
Sâkin
(Osmanlı Dönemi) İSKÂN
sakin
Durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan, dingin
sakin
Sessiz
sakin
Bir yerde oturan: "Sakinleri Müslümanlardan ibaret olan semtte, bakkal dükkânı, günün her saatinde dolup boşalır."- S. Ayverdi
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş: "Sesi dinlediği müddetçe sakin ve uslu duruyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
sakin
Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen
sakin
Sessiz: "Dinlenmek için otelimizden daha sakinini bulacağınızı ummam."- S. F. Abasıyanık
sakin
Bir yerde oturanlar, sakinler
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş
sakin
Bir yerde oturan, sekene
sakin
Hindu'ların çok korktuğu dişi şeytanlara verilen ad
sâkin
(Osmanlı Dönemi) bir yerde oturan