In the 1950's, the Finns were cited as having one of the least healthy diets in the world.
- 1950'lerde, Finler dünyadaki en az sağlıklı diyetlerden birine sahip olarak belirtildiler.
When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.
- Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir.
I have more money than I had last year.
- Geçen yıl sahip olduğumdan daha fazla param var.
He is the only son that we have ever had.
- O, şimdiye kadar sahip olduğumuz tek erkek evlat.
It is believed that whales have their own language.
- Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
Someday, I would like to possess a sailboat.
- Günün birinde, bir yelkenliye sahip olmak istiyorum.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Not wanting is the same as having.
- İstemek sahip olmakla aynı değildir.
I count myself lucky in having good health.
- İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum.