Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
He gives plain, simple explanations.
- Sade, basit açıklamalar yapar.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
- Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
This is just pure evil.
- Bu sadece saf kötülük.
This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
Tom just wanted some peace and quiet.
- Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.
My wife and I would just like to go home quietly.
- Karım ve ben sadece sessizce eve gitmek istiyoruz.
Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold.
- Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.