Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
He gives plain, simple explanations.
- Sade, basit açıklamalar yapar.
They were plainly dressed.
- Onlar sade giyinmişlerdi.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
If you want me to be quiet, just ask.
- Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.
Calvin Coolidge was quiet and plain-looking.
- Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.
Tom only wears black clothes.
- Tom sadece siyah elbiseler giyer.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
It was a mere chance that I found it.
- Onu bulmam sadece bir şanstı.
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.