sağlar

listen to the pronunciation of sağlar
Türkçe - İngilizce
allows for
provides for
enables

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

His salary enables him to live in comfort. - Maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağlar.

allows

A true democracy allows free speech. - Gerçek demokrasi ücretsiz konuşma sağlar.

The Eurail pass allows for unlimited travel inside Europe. - Eurail geçişi, Avrupa'da sınırsız seyahat imkanı sağlar.

sağ
right

I order you to turn right. - Sana sağa dönmeni emrediyorum

Did the error occur right from the start or later on? - When? - Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?

sağ
alive

Tom escaped the gun battle alive and well. - Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.

The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family. - Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı ve bir işi ve bir ailesi var.

sağla
provide

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

Young as he is, he has a large family to provide for. - O,genç olduğu için,geçimini sağlayacak büyük bir aileye sahip.

sağ
abate
sağ
(Otomotiv) direction indicator
sağ
(Politika, Siyaset) the right

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

sağ
pure

The air by the sea is pure and healthy. - Deniz havası saf ve sağlıklıdır.

sağ
living

What does Tom do for a living? - Tom geçimini neyle sağlar?

He makes a living as a salesman. - Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.

sağ
able-bodied
sağ
dexter
sağla
made available to
sağla
enable to be
sağla
{f} enabling
sağla
{f} stand by
sağla
{f} supply

Can you supply me with all I need? - Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin?

Cows supply us with milk. - İnekler bize süt sağlar.

sağla
provide for

He is unable to provide for his family. - O, ailesinin geçimini sağlayamaz.

He has a large family to provide for. - Geçimini sağlaması gereken büyük bir ailesi var.

sağla
make available to
sağla
{f} provided

She provided for her old age. - Onun yaşlılığında geçimini sağladı.

He provided them with food. - O, onlara yiyecek sağladı.

sağla
employ

The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. - Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.

Japanese companies generally provide their employees with uniforms. - Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.

sağla
provide with
sağla
enable to
sağla
lay on
sağla
supply with
sağla
{f} supplying

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

sağ
right, (someone, something) who/which is on the right-hand side, dexter
sağ
right, the right-hand side
sağ
right hand

Tom blocked Mary's punch, then slapped her with his right hand. - Tom Mary'nin yumruğunu bloke etti, sonra sağ eliyle ona tokat attı.

Raise your right hand. - Sağ elinizi kaldırın.

sağ
alive; sound, healthy; unadulterated, unmixed, pure katkısız
sağ
right wing

I have a right wing neighbor. - Sağ görüşlü bir komşum var.

sağ
offside
sağ
right in

Sami fired right into Layla's head. - Sami, Leyla'nın kafasının sağına doğru ateş etti.

Tom used to sit on my right in science class. - Tom fen sınıfımda sağ tarafımda otururdu.

sağlarlar
provide that
sağ
pol. rightist, right-wing
sağ
pol. right wing
sağ
hoof
sağ
whole

You're young. You have your whole life ahead of you. - Sen gençsin. Senin önünde sağlıklı bir hayat var.

It took me a whole year to recover my health. - Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.

sağla
supplies

The river supplies cities and villages with water. - Nehir şehirlere ve köylere su sağlar.

This school supplies textbooks to its students. - Bu okul kendi öğrencilerine ders kitabı sağlamaktadır.

sağla
procure
sağla
providewith
sağla
enable

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert. - Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

The new subway enables me to get to school in 20 minutes. - Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.

sağla
providefor
sağla
enableto
sağla
layon
sağlar