This is a very sturdy chair to sit in.
- Bu, oturmak için çok sağlam bir sandalye.
This kind of cloth is both cheap and sturdy.
- Bu tür kumaş hem ucuz hem de sağlam.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
Columns provide a solid foundation.
- Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır.
This bridge looks steady.
- Bu köprü sağlam görünüyor.
Is this ladder steady enough?
- Bu merdiven yeterince sağlam mı?
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
- Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.
This is quite sound from a scientific aspect.
- Bu, bilimsel açıdan son derece sağlam.
He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
- Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
We have no hard evidence against Tom.
- Tom'a karşı sağlam delilimiz yok.
They tried very hard to gain an advantage over one another.
- Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
Sami worked very hard to provide a stable environment for his children.
- Sami, çocukları için istikrarlı bir ortam sağlamak için çok sıkı çalıştı.
Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
- Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
I made sure no one was following me.
- Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.
I am a staunch supporter of linguistic purism.
- Ben dilsel sadeliğin sağlam bir destekçisiyim.
Emmanuel Macron is a staunch defender of the European Union.
- Emmanuel Macron, Avrupa Birliğinin sağlam bir savunucusudur.
We must put safety before anything else.
- Güvenliği başka her şeyden önce sağlamalıyız.
You should put safety before everything else.
- Her şeyden önce güvenliği sağlamalısın.
Tom has a good firm handshake.
- Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
He's good at fund raising.
- O, fon sağlamada iyidir.
Cardboard is stronger than paper.
- Karton, kağıttan daha sağlamdır.
Do you think this rope is strong enough?
- Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
A robust discussion ensued.
- Sağlam bir tartışma ortaya çıktı.
She has a robust constitution.
- Onun sağlam bir yapısı var.
Tom has a cast iron stomach. He can eat just about anything.
- Tom'un sağlam bir midesi var. İstediği şeyi yiyebiliyor.
Secure your own mask before helping others.
- Diğerlerine yardım etmeden önce kendi maskeni sağlamlaştır.
All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
Grant refused to give them a firm promise.
- Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.
He has a firm belief.
- Onun sağlam bir inancı var.
Most virgins have an intact hymen.
- Çoğu bakirenin sağlam bir kızlık zarı vardır.
Sami's locks were still intact.
- Sami'nin kilitleri hala sağlamdı.