This kind of cloth is both cheap and sturdy.
- Bu tür kumaş hem ucuz hem de sağlam.
Take this chair. It's sturdy.
- Bu sandalyeyi al. O sağlam.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
This house has a solid foundation.
- Bu evin sağlam bir temeli vardır.
Is this ladder steady enough?
- Bu merdiven yeterince sağlam mı?
This bridge looks steady.
- Bu köprü sağlam görünüyor.
A sound mind in a sound body.
- Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
All his teeth were sound.
- Onun bütün dişleri sağlamdı.
He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
- Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
Tom didn't have any hard evidence, but he thought Mary was the one who stole his mother's diamond ring.
- Tom'un sağlam delili yoktu, fakat o, annesinin elmas yüzüğünü çalan kişinin Mary olduğunu düşünüyordu.
I found it pretty hard to adjust to my new surroundings.
- Yeni çevreme uyum sağlamayı oldukça zor buldum.
Sami worked very hard to provide a stable environment for his children.
- Sami, çocukları için istikrarlı bir ortam sağlamak için çok sıkı çalıştı.
I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
I'm sure I can speak French well enough to get by.
- Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.
Emmanuel Macron is a staunch defender of the European Union.
- Emmanuel Macron, Avrupa Birliğinin sağlam bir savunucusudur.
I am a staunch supporter of linguistic purism.
- Ben dilsel sadeliğin sağlam bir destekçisiyim.
Tom returned safe and sound.
- Tom güvenli ve sağlam döndü.
We must put safety before anything else.
- Güvenliği başka her şeyden önce sağlamalıyız.
Tom makes a good living.
- Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
- Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
Do you think this rope is strong enough?
- Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
The barn was small, but it was strong.
- Ahır küçüktü ama sağlamdı.
She has a robust constitution.
- Onun sağlam bir yapısı var.
This machine is robust and emission-free.
- Bu makine sağlam ve emisyonsuzdur.
Tom has a cast iron stomach. He can eat just about anything.
- Tom'un sağlam bir midesi var. İstediği şeyi yiyebiliyor.
Secure your own mask before helping others.
- Diğerlerine yardım etmeden önce kendi maskeni sağlamlaştır.
Secure the garage door.
- Garaj kapısını sağlama alın.
He is a man of firm character.
- O, sağlam karakterli bir adamdır.
Grant refused to give them a firm promise.
- Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.
Sami's locks were still intact.
- Sami'nin kilitleri hala sağlamdı.
Most virgins have an intact hymen.
- Çoğu bakirenin sağlam bir kızlık zarı vardır.