saçması

listen to the pronunciation of saçması
Türkçe - İngilizce
nonsense
To joke around, to waste time

When he meant go and get one he said to go and get one, with no nonsensing around about liking to get one.

Letters or words, in writing or speech, that have no meaning or seem to have no meaning

After my father had a stroke, every time he tried to talk, it sounded like nonsense.

Expresses an incredulous answer

Nonsense! They couldn't have done that!.

An untrue statement

He says that I stole his computer, but that's just nonsense.

A damaged DNA sequence whose products are not biologically active, that is, that does nothing
To make nonsense of

At the Haymarket all this is nonsensed by an endeavor to steer between Mr. Stanley Weyman's rights as author of the story and the prescriptive right of the leading actor to fight popularly and heroically against heavy odds.

{n} words without connected meaning
{i} making no sense, senselessness, absurdity; words or actions that have no meaning or importance, foolishness, gibberish, folly; (Genetics) DNA sequence that does not code for an amino acid and which products are not biologically active
n The objections that are urged against this excellent dictionary
disapproval You can use nonsense to refer to something that you think is foolish or that you disapprove of. Surely it is an economic nonsense to deplete the world of natural resources I think there is a limit to how much of this nonsense people are going to put up with
{s} of or pertaining to a mutation in a structural gene that changes a nucleotide triplet into a stop codon and resulting in early termination of the polypeptide chain during protein synthesis
Trifles; things of no importance
{ü} expression of opposition used to contradict what a person has said or written
That which is not sense, or has no sense; words, or language, which have no meaning, or which convey no intelligible ideas; absurdity
ornamental objects of no great value
To make a nonsense of something or to make nonsense of it means to make it seem ridiculous or pointless. The fighting made a nonsense of peace pledges made in London last week
To attempt to dismiss as nonsense
You can refer to spoken or written words that do not mean anything because they do not make sense as nonsense. a children's nonsense poem by Charles E Carryl. see also no-nonsense
saçma
nonsense

Don't listen to him, he's talking nonsense. - Onu dinleme, o saçma sapan konuşuyor.

I am fed up with your nonsense. - Saçmalıklarından bıktım.

saçma
nonsensical

Absolutely nonsensical things happen in this world. - Kesinlikle bu dünyada saçma sapan şeyler oluyor.

He was so drunk, his explanations were nonsensical. - O çok sarhoştu, onun açıklamaları saçma sapandı.

saçma
{s} absurd

Your method of teaching English is absurd. - Senin İngilizce öğretme yöntemin saçmadır.

Twitter is a good example of absurdity. - Twitter, saçmalıklara iyi bir örnektir.

saçma
go on
saçma
silly

Don't be silly. I can't do it. - Saçmalama, onu yapamam.

I need to ask you a silly question. - Sana saçma bir soru sormalıyım.

saçma
unreasonable

Aren't you being just a little unreasonable? - Sadece biraz saçma davranmıyor musun?

saçma
{s} stupid
saçma
{s} trivial

Writing with chalk is trivial. - Tebeşirle yazmak saçmadır.

Don't bother your parents with such a trivial thing. - Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.

saçma
{i} laugh
saçma
pointless
saçma
{s} daft
saçma
{i} bullshit

Creationism is bullshit. - Yaratılışçılık saçmalıktır.

This is just a pile of bullshit! - Bu sadece bir yığın saçmalık!

saçma
senseless

The sentence is senseless, but correct. - Bu cümle saçma ama hatasız.

saçma
foolish

How could you make such a foolish mistake? - Nasıl böyle saçma bir hata yapabilirsin?

It is foolish of him to pay for it again. - Yeniden ödeyerek saçmalık etti.

saçma
impertinent
saçma
{s} blind
saçma
goofy
saçma
{s} sorry
saçma
(Argo) bollock
saçma
rubbish

His essay is rubbish. - Onun denemesi saçmalık.

saçma
{ü} fiddlesticks
saçma
buckshot
saçma
spinach
saçma
trash

My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich. - Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.

deli saçması
bullshit
saçma
scattering, strewing; nonsense, bunkum, bunk, drivel; buckshot, pellet; nonsensical, silly, foolish, stupid, crazy, ridiculous, ludicrous, asinine, absurd, fatuous, impractical, preposterous; Rubbish!, Nonsense!; Bullshit!, Balls!
saçma
(Argo) bollocks
saçma
(Avcılık) slug
saçma
{s} ludicrous
saçma
terrestrial
saçma
nonsense!
saçma
disseminate
saçma
humbug
saçma
wacky
saçma
vacuous
saçma
poppycock
saçma
childish
saçma
fatuous
saçma
feeble
saçma
irrationality
saçma
frivolous

Isn't buying paintings for the office a little frivolous? - Ofis için resim satın almak biraz saçma değil mi?

saçma
tosh
saçma
shot
saçma
drivel
saçma
asinine
saçma
cockeyed
saçma
sloppy
saçma
impractical
saçma
malarky
saçma
bull

Creationism is bullshit. - Yaratılışçılık saçmalıktır.

This is just a pile of bullshit! - Bu sadece bir yığın saçmalık!

saçma
preposterous

Obviously, such arguments are preposterous. - Açıkçası, bu tür tartışmalar çok saçma.

Tom's story is preposterous. - Tom'un hikayesi çok saçma.

saçma
extravagant
saçma
trashy
saçma
ridiculous

Whoever told you such a ridiculous story? - Böylesine saçma bir hikayeyi sana kim anlattı?

It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain. - Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.

saçma
grotesque
saçma
empty
saçma
crazy

They must be crazy to believe such nonsense. - Onlar böyle saçmalıklara inanmak için deli olmalılar

saçma
sappy
saçma
rubbishy
saçma
dissemination
saçma
bird shot
saçma
hog wash
saçma
outlandish

Sami's lies got bigger and more outlandish. - Sami'nin yalanları daha büyük ve daha saçma.

saçma
hooey
saçma
boloney
saçma
irrational
saçma
applesauce
saçma
small shot
saçma
balls
Saçma
cock and bull
saçma
bullshit! [sl.]
saçma
bullshit [sl.]
saçma
fudge
saçma
shucks
saçma
scattering
saçma
skittles
saçma
fantastic
saçma
kibosh
saçma
rot
saçma
for the birds
saçma
fiddle de dee
saçma
fiddle
saçma
froth
saçma
rhubarb
saçma
smearcase
saçma
fantastical
saçma
eradiation
deli saçması
raving
deli saçması
utter nonsense
deli saçması
rigmarole
deli saçması
utter nonsense, bullshit
deli saçması
ravings
geyik saçması
deer shot
keklik saçması
fowling shot
saçma
incongruous

He has an incongruous sounding name which is hard to remember. - Onun hatırlaması zor saçma görünen bir adı var.

saçma
claptrap
saçma
absurd remark, piece of hogwash
saçma
bunkum
saçma
shot, buckshot, or BB pellets
saçma
chimerical
saçma
(fisherman's) cast net, casting net
saçma
farcical

He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal. - Onun seks skandalı serpintisi sırasında yüzünü korumak için saçma bir girişimde bulundu.

saçma
jabber wocky
saçma
malarkey

Personally, I think that's a bunch of malarkey. - Şahsen, ben onun saçmalık olduğunu düşünüyorum.

saçma
inept
saçma
frothy
saçma
baloney
saçma
bunk
saçma
inane
saçma
scattering, strewing (something)
saçma
absurd, ridiculous, stupid
saçma
{s} raving
saçma
fustian
saçma
crackbrained
saçma
{i} tommyrot
saçma
puny
saçma
song
saçma
{i} trumpery
saçma
{i} stuff

All that New Age stuff is really weird. - Tüm bu Yeni Çağ saçmalıkları gerçekten garabet.

You expect me to know this stuff? - Bu saçmalığı bilmemi mi bekliyorsun?

saçma
blather
saçma
{s} whacky
saçma
pellet
saçma
fiddlededee
saçma
{i} tripe
saçma
gammon
saçma
{s} paltry
saçma
{s} trifling
saçma
whimsical
saçma
illegitimate
saçma
blah
saçma
screwball
saçma
moon
saçma
{i} waffle
ördek saçması
duck shot
Türkçe - Türkçe

saçması teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

deli saçması
Anlamsız, tutarsız, delice söz
saçma
Balık ağı
saçma
Böyle söz söyleyen veya iş yapan
saçma
Avda kullanılan fişeklerin içine konulan, türlü boylardaki küçük ve yuvarlak kurşun tanesi
saçma
Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani
saçma
Bir tür balık ağı, serpme ağ
saçma
Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz
saçma
Avda kullanılan fişeklerin içine konulan, türlü boylardaki küçük ve yuvarlak kurşun tanesi: "Ben fişeklerin barutunu, tapasını, saçmasını koyarım, beybaba!"- A. Gündüz
saçma
Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz: "Bırak şu saçmaları! Bir daha bahsini etme."- R. H. Karay
saçma
Saçmak işi
saçması