sınırlandırma

listen to the pronunciation of sınırlandırma
Türkçe - İngilizce
delimitation
(Biyoloji) congestion
restrict
confinement
delimiting
{i} limiting
localization
sınır
frontier

Many families left to make a new life on the frontier. - Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.

Many families went west to make a new life on the frontier. - Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.

sınır
boundary

There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's. - Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
verge
sınır
border

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

Tom crossed the border into France. - Tom Fransa'ya giden sınırı geçti.

sınırlandırmak
{f} limit
sınır
limit

We have limited resources. - Sınırlı kaynaklarımız var.

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.

sınır
limitation

I know my limitations. - Sınırlarımı biliyorum.

She knows her limitations. - O, kendi sınırlarını bilir.

sınır
(İnşaat) fringe
sınır
{i} bound

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
March
sınır
border; frontier; boundary, limit; division
sınır
demarkation
sınır
(Bilgisayar) limit to

There is no limit to human progress. - İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.

There is no limit to human desire. - İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.

sınır
threshold
sınır
edging
sınır
(Bilgisayar) limit of
sınır
division
sınır
tether
sınır
strip
sınır
(Ticaret) measures
sınır
(Politika, Siyaset) entry
sınır
outskirts
sınır
(Politika, Siyaset) district
sınır
(İnşaat) contour
sınırlandırmak
confine
sınırlandırmak
narrow down
sınırlandırmak
restrain
sınırlandırmak
hold down
sınırlandırmak
restrict
sınır
margin

The political party crossed the margin of five percent in the first polls. - Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.

sınır
border line
sınır
measure
sınır
extreme
sınır
boundary line
sınırlandırmak
border
sınırlandırmak
qualify
sınırlandırmak
delimitate
sınırlandırmak
to confine
sınırlandırmak
delimit
SINIRLANDIRMA
(Askeri) limitation
sorumluluk sınırlandırma
(Kanun) limiting liability
sınır
borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

sınır
boundary, limit
sınır
extremity
sınır
bourn
sınır
(Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
sınır
deadline

Tom has a deadline to meet. - Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

sınır
compass
sınır
stint
sınır
frontier, border
sınır
border , boundary , limit
sınır
bourne
sınır
confine

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

Soccer is not necessarily confined to men. - Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.

sınır
butting
sınır
borderland
sınır
skirting
sınır
watershed
sınır
line of demarcation
sınır
circumscription
sınır
purlieu
sınır
pale
sınır
confines
sınır
bounds

I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds. - Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

sınırlandırmak
to limit, set a limit to
sınırlandırmak
pale in
sınırlandırmak
line off
sınırlandırmak
pale