süreler

listen to the pronunciation of süreler
Türkçe - İngilizce
durations
plural of duration
süre
period

The union went out on a strike for an indefinite period. - Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.

Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently. - Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.

süre
duration
süre
time

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

I haven't seen anything of him for some time. - Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.

süre
span

What is the average life span in Japan? - Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?

One of Tom's problems is his short attention span. - Tom'un problemlerinden birisi, dikkat süresinin kısa olmasıdır.

süre
timetable
süre
{i} term

The president's term lasts four years. - Cumhurbaşkanının görev süresi dört yıl sürer.

I have been on friendly terms with him for more than twenty years. - Onunla yirmi yıldan daha fazla süredir samimiyim.

en iyi süreler
(Bilgisayar) best times
süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

I looked after him for a period of time. - Ben bir süre için onun bakımını üstlendim.

Dan dated Linda for a very short period of time. - Dan çok kısa bir süre için Linda'yla flört etti.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

As long as there's life, there is hope. - Hayat olduğu sürece, ümit vardır.

Tom soon adapted himself to school life. - Tom kısa sürede kendini okul hayatına alıştırdı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Her deathly paleness is due to long illness. - Uzun süredir hasta olduğundan rengi bembeyaz olmuş.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears. - Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik.

They went skiing during their date. - Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

süre
(Bilgisayar) for

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

I've been in China for less than a month. - Bir aydan kısa bir süredir Çin'de bulunuyorum.

süre
while

While there is life, there is hope. - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

She pondered the question for a while. - Soruyu bir süre düşünüp taşındı.

süre
space

Air atoms and molecules are constantly escaping to space from the exosphere. - Hava atomları ve molekülleri sürekli egzosferden uzaya kaçmaktadır.

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He can run a hundred meters in less than ten seconds. - O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

How long does Tony run every day? - Tony her gün ne kadar süre çalışır?

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Türkçe - Türkçe

süreler teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet