sürede

listen to the pronunciation of sürede
Türkçe - İngilizce
period

If the rental period is extended beyond the agreed period, it shall be calculated a prorated rent. - Kiralama süresi kararlaştırılan süreden daha uzun ise, bir orantılı kira hesaplanacaktır.

A row in the periodic table of the elements
The minimum interval during which the same characteristics of a periodic phenomenon recur, such as the repetition of a wave or the rotation of a planet
Punctuation mark “.” (indicating the ending of a sentence or marking an abbreviation)
Female menstruation

When she is on her period she can be more disagreeable than usual.

(1) The time for one complete cycle, vibration, revolution, or oscillation (2) The time required for a single wavelength to pass a given point
A period in the life of a person, organization, or society is a length of time which is remembered for a particular situation or activity. a period of economic good health and expansion He went through a period of wanting to be accepted The South African years were his most creative period
The amount of time required for a single cycle of a sound wave 2
{i} punctuation mark resembling a small dot (the mark . ) placed at the end of a sentence; end; pause at end of a phrase; full sentence
the interval taken to complete one cycle of a regularly repeating phenomenon
the time required for one cycle in a periodic waveform Period is the inverse of frequency
The time required for a vibration or a wave to make a complete cycle
Time required for a satellite to make one complete orbit
the amount of time it takes a body to perform one rotation or revolution In the case of Kepler's Third Law of Planetary Motion it is the time it takes for a planet to complete one revolution, or one orbit about the sun
One of several similar sets of figures or terms usually marked by points or commas placed at regular intervals, as in numeration, in the extraction of roots, and in circulating decimals
] that marks the end of a complete sentence, or of an abbreviated word
The time interval required for one full cycle of a wave
a well-proportioned, harmonious sentence
The punctuation point [
1 The interval needed to complete a cycle
The time required for a complete oscillation or for a single cycle of events The reciprocal of frequency
süre
period

I will stay here for a short period. - Burada kısa bir süre için kalacağım.

The union went out on a strike for an indefinite period. - Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.

süre
duration
süre
time

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

süre
span

He has a short attention span. - Kısa bir dikkat süresi var.

What is the average life span in Japan? - Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?

süre
timetable
süre
{i} term

The president's term lasts four years. - Cumhurbaşkanının görev süresi dört yıl sürer.

The president's term of office is four years. - Başkanın görev süresi dört yıldır.

süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism. - Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

She soon adjusted to his way of life. - Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.

She soon adjusted herself to village life. - Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Applications are due by Monday. - Başvurular için süre sonu pazartesi.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

I'd like to go to Takayama during festival time. - Ben festival süresince Takayama'ya gitmek istiyorum.

Prices have risen steadily during the past decade. - Fiyatlar son on yıl boyunca sürekli arttı.

süre
(Bilgisayar) for

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

süre
while

She pondered the question for a while. - Soruyu bir süre düşünüp taşındı.

It's so muggy; I think it will thunder in a short while. - Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.

süre
space

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space. - Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
kısa sürede
overnight

I got stronger overnight. - Kısa sürede daha güçlü oldum.

kısa sürede
in a little while

Tom is coming over in a little while. - Tom kısa sürede ziyaret edecek.

kısa sürede unutulan şey
nine days' wonder
on yıllık sürede
decennially
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He can run a hundred meters in less than ten seconds. - O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

I have to go soon because I left the engine running. - Motoru açık bıraktığım için kısa sürede gitmeliyim.

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Türkçe - Türkçe

sürede teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
sürede