sözlüğe

listen to the pronunciation of sözlüğe
Türkçe - İngilizce
lexical
concerning lexicography or a lexicon or dictionary
Pertaining to how the characters in source code are translated into tokens that the compiler can understand
1 Of or relating to vocabulary, words, or morphemes of a language; 2 Of or relating to lexicography or a lexicon
of or relating to dictionaries
Lexical means relating to the words of a language. We chose a few of the commonest lexical items in the languages. dealing with words, or related to words (lexikos; LEXICON)
Of or pertaining to a lexicon, to lexicography, or words; according or conforming to a lexicon
{s} of or pertaining to a language's words or vocabulary; of or pertaining to a lexicon, of a dictionary
of or relating to words; "lexical decision task" of or relating to dictionaries
concerning the vocabulary, words or morphemes of a language
of or relating to words; "lexical decision task"
(adj ) Characteristic of the translation of characters in source code into tokens that the compiler can understand
söz
statement

I'm going to ascertain the truth of his statement. - Onun sözünün aslını araştıracağım.

I could not believe his statement. - Ben onun sözüne inanamadım.

söz
promise

Your stomach won't be full from promises. - Miden sözlerden dolu olmayacaktır.

He promised to meet him at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

söz
word

Impossible is not a French word. - Impossible Fransızca bir sözcük değildir.

He didn't believe Ben's words. - O, Ben'in sözlerine inanmadı.

sözlüğe bakmak
refer to a dictionary
söz
upon my word
söz
expression

I'll look up the expression in the dictionary. - Ben ifadeye sözlükte bakacağım.

söz
{s} wordy
söz
{i} plight
söz
gossip
söz
asseverate
söz
rumour
söz
commitment

Unfortunately, I have a commitment. - Ne yazık ki bir sözüm var.

Unfortunately, I had another commitment. - Ne yazık ki başka sözüm vardı.

söz
dixit
söz
(Dilbilim) parole
söz
fluent
söz
iron
söz
{i} say

Tom says that he doesn't remember having made such a promise. - Tom öyle bir söz verdiğini hatırlamadığını söylüyor.

I have nothing more to say about him. - Onun hakkında söyleyecek daha fazla sözüm yok.

söz
wording
söz
saying

Tom left without saying a word. - Tom bir söz söylemeden ayrıldı.

You probably don't understand a word I'm saying today. - Galiba sen bugün söylediğim bir sözü anlamıyorsun.

söz
assurance
söz
foregoing
söz
pledge

She pledged herself never to do it again. - Bunu bir daha asla yapmayacağına dair kendi kendine söz verdi.

Tom pledged his support. - Tom ona destek sözü verdi.

söz
remark

She seems to have taken my remark as an insult. - Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.

His remark was really out of line. - Onun sözü gerçekten uygunsuzdu.

söz
{i} term

The term hutong, originally meaning water well, came from the Mongolian language about 700 years ago. - Orijinalde su kuyusu anlamına gelen hutong sözcüğü, Moğol dilinden yaklaşık 700 yıl önce gelmiştir.

The short term contract employees were dismissed without notice. - Kısa vadeli sözleşmeli personel haber vermeden işten çıkarıldı.

söz
asseveration
söz
undertaking
söz
spoken of
söz
{i} sentence

Let's find sentences with new vocabulary on this topic, add them to the following list: _____; and translate them. - Haydi bu konuda yeni sözcük haznesiyle cümleler bulun, yandaki _____ listesine onları ekleyin; ve çevirin.

It's all about sentences. Not words. - O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.

söz
vocable
söz
mentions

Nobody mentions my country. - Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.

Mary becomes angry when Tom mentions her weight. - Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.

söz
engagement

The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly. - Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.

I'm sorry, but I have a prior engagement. - Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.

söz
talk

Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out. - Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.

She cut in when we were talking. - Biz konuşurken sözümüzü kesti.

söz
voice
söz
word, remark; speech, talk; saying; rumour, gossip; promise, assurance, commitment; engagement
söz
committal
söz
faith

You must be faithful to your word. - Sözüne sadık olmalısın.

söz
verbalism
söz
spiel
söz
remark, utterance; expression; statement; word
söz
rumor

The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly. - Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.

söz
{f} contracting
söz
discourse
Türkçe - Türkçe

sözlüğe teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Söz
(Osmanlı Dönemi) LEFZ
Söz
(Hukuk) KAVİL
Söz
(Osmanlı Dönemi) SERVA
Söz
(Hukuk) KELAM
Söz
bahis
söz
Bir konuyu yazılı olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi
söz
Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük
söz
Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme
söz
Müzik parçalarının yazılı metni, güfte
söz
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, kavil: "Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir."- Atasözü
söz
Kesinlik kazanmayan haber, söylenti
söz
Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi: "Yer yer birçok türküde rastladığımız beylik sözler de vardı içinde."- B. R. Eyuboğlu
söz
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelâm, kavil
söz
(Osmanlı Dönemi) kâl
sözlüğe