The road is crowded so we probably won't get in promised time.
- Yol kalabalık bu yüzden muhtemelen söz verilen zamanda varmayacağız.
Always come by the time promised.
- Her zaman söz verilen zamanda gel.
He promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
He promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
- Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
He's promising us nothing.
- O bize hiçbir şey için söz vermiyor.
What are you promising me?
- Bana ne söz veriyorsun?