She began to grumble and then to weep.
- Söylenmeye ve ardından ağlamaya başladı.
What he said is true.
- Onun söylediği doğru.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
Don't forget what I told you.
- Sana söylediklerimi unutma.
My father told me not to read a book in my bed.
- Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
It is said that Kazu is the best soccer player in Japan.
- Kazu'nun Japonya'da en iyi futbol oyuncusu olduğu söylenmektedir.
She is said to have been rich.
- Onun zengin olduğu söylenmektedir.
Please say it in English.
- Lütfen onu İngilizce olarak söyle.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
This is confidential, I can only tell him personally.
- Bu gizli, sadece ona kişisel olarak söyleyebilirim.
I told you that in confidence, so why did you tell Jane about it?
- Onu sana sır olarak söyledim, öyleyse niçin Jane'e ondan bahsettin?
Please tell me your address.
- Lütfen adresini bana söyle.
Please tell me where you will live.
- Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
He sent me a letter saying that he'd arrive at ten tomorrow morning.
- O bana yarın sabah onda varacağını söyleyen bir mektup gönderdi.
He began by saying that he would not speak very long.
- O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.
Tom told his son not to speak with his mouth full.
- Tom oğluna ağzı doluyken konuşmamasını söyledi.
He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.