It is possible to talk for a long time without saying anything.
- Hiçbir şey söylemeden uzun bir süre konuşmak mümkündür.
Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
- Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
I forgot to mention it to you.
- Bunu sana söylemeyi unuttum.
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
There is no telling when we will fall ill.
- Ne zaman hastalanacağımızı söylemek imkansız.
I carried on singing.
- Ben şarkı söylemeyi sürdürdüm.
We enjoyed singing songs together.
- Birlikte şarkı söylemekten hoşlandık.
Generally speaking, boys can run faster than girls.
- Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.
Frankly speaking, I don't agree with you.
- Açıkça söylemek gerekirse, seninle aynı fikirde değilim.
Yumi's hobby is singing popular songs.
- Yumi'nin hobisi popüler şarkılar söylemek.
I want to sing to his piano accompaniment.
- Onun piiyanosu eşliğinde şarkı söylemek istiyorum.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
What she wants to say just adds up to a refusal.
- Onun söylemek istediği sadece reddedeceği anlamına geliyor.
I want to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
To tell the truth, I am not your father.
- Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
What he said is true.
- Onun söylediği doğru.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
He confessed he had to lie.
- Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.
He told me that his father was dead.
- O bana babasının öldüğünü söyledi.
My father told me not to read a book in my bed.
- Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
Tom called Mary to tell her he'd be late.
- Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late.
- Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.
Generally speaking, boys can run faster than girls.
- Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.
Frankly speaking, I don't agree with you.
- Açıkça söylemek gerekirse, seninle aynı fikirde değilim.
I carried on singing.
- Ben şarkı söylemeyi sürdürdüm.
We all felt embarrassed to sing a song in public.
- Hepimiz halkın önünde bir şarkı söylemeye utandık.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
To tell the truth, I don't like his way of talking.
- Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım.
Wise men talk because they have something to say; fools, because they have to say something.
- Akıllı insanlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için ; aptallar, bir şey söylemek zorunda oldukları için konuşurlar.
Singing in the shower is one of his favorite things to do.
- Duşta şarkı söylemek onun yapacağı en sevdiği şeylerden biridir.
Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
- Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
I don't have to say a word.
- Bir söz söylemek zorunda değilim.
Tom is the kind of person who always has to have the last word.
- Tom her zaman son sözü söylemek zorunda kalan insan türüdür.
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
I'll have to mention it to her.
- Bunu ona söylemek zorunda kalacağım.
Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
Tom opened his mouth to say something.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
Please say it in English.
- Lütfen onu İngilizce olarak söyle.
He hasn't said anything publicly, but in confidence he told me he's getting married.
- O bana alenen bir şey söylemedi ama sır olarak o bana evleneceğini söyledi.
Tom said I looked confident.
- Tom kendimden emin göründüğümü söyledi.
Please tell me your address.
- Lütfen adresini bana söyle.
Can you please tell me what time the train leaves?
- Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
He received a telegram saying that his mother had died.
- O, annesinin öldüğünü söyleyen bir telgraf aldı.
He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.
Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
You don't have to tell me his name.
- Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
Tom, I have to tell you something. I love someone. His name starts with TO and ends with M. Er, who would that be? Is it someone I know?
- Tom, sana bir şey söylemek zorundayım. Ben birini seviyorum. Onun adı TO ile başlıyor ve M ile sona eriyor. Kim olabilir ki bu? Tanıdığım biri mi?
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
Singing is my passion.
- Şarkı söylemek benim tutkumdur.
It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
- Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.
Jack said he had never told a lie, but he was lying.
- Jack asla yalan söylemediğini söyledi fakat yalan söylüyordu.
Tom had no qualms about lying.
- Tom yalan söylemekten hiçbir vicdan azabı çekmiyordu.
We all felt embarrassed to sing a song in public.
- Hepimiz halkın önünde bir şarkı söylemeye utandık.
I like to sing songs.
- Şarkı söylemekten hoşlanıyorum.