Koşmak iyi egzersizdir.
- Running is good exercise.
Ben treni yakalamak için gerçekten koşmak zorunda kaldım.
- I really had to run for it to catch the train.
Onlar parkta koşuyorlar.
- They are running in the park.
Koşu sağlığınız için iyi.
- Running is good for your health.
O her sabah koşmaya gider.
- She goes running every morning.
Odanın etrafında koşma.
- Don't run around in the room.
Döşemenin altındaki kaçak borular.
- Run pipes under the floor.
Leyla bir kaçak değildir.
- Layla isn't a runaway.
Tom toplantıları yönetmekten gerçekten anlıyor gibi görünmüyor.
- Tom doesn't really seem to understand how to run meetings.
Sigarayı bıraktı ve koşmaya başladı.
- He stopped smoking and started running.
Onlar koşmaya başladılar.
- They started running.
Tom onun otobüs durağına kadar koşmasının kaç dakika alacağını merak etti.
- Tom wondered how many minutes it would take him to run to the bus stop.
Ben şirketle ilgili herhangi bir sorunla karşılaşabilip karşılaşmayacağımızı merak ediyorum.
- I wonder if we could run into any problems with the company.
Otobüs on dakika rotarlı çalışıyor.
- The bus is running ten minutes late.
Sanırım paramız tükenmek üzere.
- I think we've just about run out of money.
Bence Tom'un şansı tükenmek üzere.
- I think Tom's luck is about to run out.
Tom koşuyor çünkü trenini kaçırmak istemiyor.
- Tom runs because he does not want to miss his train.
Tom koşuyor çünkü trenini kaçırmak istemiyor.
- Tom is running because he doesn't want to miss his train.
Yardımın olmasaydı, ben bu mağazayı çalıştıramazdım.
- If it were not for your help, I could not run this store.
Tom aynı zamanda tanınmış bir web sitesini çalıştırır.
- Tom also runs a well-known website.
Tom suyu akmayan bir evde yaşıyor.
- Tom lives in a house without running water.
Vadi boyunca bir nehir akmaktadır.
- A river runs down through the valley.
Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
- I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?
- Do you want to go run around the track with me?
Ekip son atışta beş sayı kazandı.
- Our team scored five runs in the last inning.
Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.
- The number of cars running in the city has increased.
Tom'a rastlamak istemiyorum.
- I don't want to run into Tom.
Canım istasyona kadar tüm yolu koşmak istemiyor.
- I don't feel like running all the way to the station.
İktidar partisi muhalefete karşı bir karalama kampanyası yürütüyor.
- The ruling party is running a smear campaign against the opposition.
Partide onunla karşılaşacağız.
- We'll run into her at the party.
Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.
- A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train.
Yol nehre paralel çalışır.
- The road runs parallel to the river.
Yarışı koştuktan sonra, Jane iki bardak arpa çayı içti.
- Having run the race, Jane had two glasses of barley tea.
Lütfen sınıfta koşmayın.
- Please don't run in the classroom.
Senin sınıfında en hızlı kim koşabilir?
- Who can run fastest in your class?
Tom son derece iyi koşuyor.
- Tom runs extremely well.
Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
- It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.
- The number of cars running in the city has increased.
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
O her sabah koşmaya gider.
- She goes running every morning.
O her sabah koşmaya gider.
- He goes running every morning.
Yağ çeşitli makinelerin çalıştırılabilmesi için gereklidir.
- Oil is necessary to run various machines.
Tom koşmaya devam etti.
- Tom just kept running.
Yarım saat koşmaya devam etti.
- He run on for half an hour.
Uzun dönemde mutlu olacağız.
- We will become happy in the long run.
Tom sınıf başkanlığı için adaylığını koymaktan vazgeçti.
- Tom gave up running for class president.
O, başkanlığa adaylığını koymak istiyor.
- He wants to run for President.
10 millik bir yarışı koşmak için yeterince güçlüydü.
- She was strong enough to run a 10-mile race.
Yarışı koştuktan sonra, Jane iki bardak arpa çayı içti.
- Having run the race, Jane had two glasses of barley tea.
Vadi boyunca bir nehir akmaktadır.
- A river runs down through the valley.
John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.
- John runs the family business very efficiently.
Birkaç test yayınlamak istiyoruz.
- We want to run a few tests.
Bu sefer Leyla'nın şansı tükendi.
- This time, Layla's luck has run out.
Kar, treni seferden alıkoydu.
- The snow prevented the train from running.
Motoru açık bıraktığım için kısa sürede gitmeliyim.
- I have to go soon because I left the engine running.
O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.
- He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner.
Öncelikle,devlet tahvilleri bir bakkal dükkânı çalıştırmak için yeterli değiller.
- To begin with, the funds are not sufficient for running a grocery store.
Bu arabayı çalıştırmaya çalışırken zaten birkaç öğleden sonrayı boşa harcadım.
- I've already wasted a couple of afternoons trying to get this car running.
Pierce yeniden-seçilmek için aday olmak istedi.
- Pierce wanted to run for re-election.
Başkanlığa aday olmaktan vazgeçtim.
- I gave up running for president.
Senin çorabında bir kaçık var.
- There's a run in your stocking.
Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
- He had no choice but to run away.
Tom'la kaçmak istedim.
- I wanted to run away with Tom.
Ofise vardığımda, beni bekleyen bir sürü işim vardı. Kafası kesilmiş bir tavuk gibi oradan oraya koşuşturuyordum.
- When I got to the office, I had tons of work waiting for me. I was running around like a chicken with its head cut off.
O, bir sürü otel işletir.
- He runs a lot of hotels.
Ben vali için çalışmak istiyorum.
- I want to run for governor.
Bir çiftlikte çalışmak zordur.
- Running a farm is difficult.
The data got lost, so I'll have to perform another run of the experiment.
I need to make a run to the store.
I just got back from my run.
I need to run this wire along the wall.
run a blockade.
There's blood running down your leg.
He discovered during washing that the red rug ran on his white sheet, staining it pink.
My computer is too old to run the new OS.
My parents think they run my life.
The constant run of water from the faucet annoys me.
He can have the run of the house.
Every three or four hands he would run the table.
It ran in quality from excellent to substandard.
My stocking is running.
Laptops run about a thousand dollars apiece.
My cup runneth over.
There was a run on Christmas presents.
Let's go for a run in the car.
I'm not ready to run a marathon.
I was no more than a boy / In the company of strangers / In the quiet of the railway station / Running scared.
I have a run in my stocking.
He broke into a run.
Financial insecurity led to a run on the banks, as customers feared for the security of their savings.
Her picture ran on the front page of the newspaper.
It is the last week of our French cinema run.
He stood out from the usual run of applicants.