Herkesi geleceğe götüremezsin, bazıları geçmişte kalmalı.
- Du kannst nicht jeden mit in die Zukunft nehmen, manche müssen in der Vergangenheit bleiben.
Geleceğin meslekleri üretimde değil.
- Die jobs der Zukunft entsteht nicht in der produktion
Geleceğin meslekleri üretimde değil.
- Die jobs der Zukunft entsteht nicht in der produktion
Hayallerinin olması, mutlu bir geleceğin bir ön ṣartıdır.
- Träume zu haben ist eine Voraussetzung für eine glückliche Zukunft.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Ben müstakbel karımı görüyorum.
- I see my future wife.
Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
- It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
- Mein Interesse gilt der Zukunft, denn in ihr werde ich den Rest meines Lebens verbringen.
Education is an investment in the future.
- Bildung ist eine Investition in die Zukunft.