He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
Is it obligatory to rent a car?
- Bir araba kiralamak zorunlu mu?
They don't say that it's prohibited there. In fact, they say that it's mandatory.
- Onlar bunun orada yasak olduğunu söylemezler. Aslında onun zorunlu olduğunu söylerler.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
Have to is used to express obligation.
- Have to zorunluluk ifade etmek için kullanılır.
He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
She told a white lie out of necessity.
- Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.
His wife has started to work out of necessity.
- Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
Some countries make voting compulsory.
- Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.
Attendance is compulsory for all members.
- Katılmak bütün üyeler için zorunludur.
It is imperative for you to act at once.
- Derhal hareket etmen zorunludur.
It is imperative for you to finish by Sunday.
- Pazar gününe kadar bitirmen zorunlu.
From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
No, you're not obliged.
- Hayır, zorunlu değilsin.
It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
It is necessary that Nancy attend the meeting.
- Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
A pair of leather gloves is a must when you work with these machines.
- Bu makinelerle çalıştığında bir çift deri eldiven bir zorunluluktur.
Being at least bilingual is a must in today's world.
- En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.
It was bound to happen sooner or later.
- Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
Don't feel obligated to talk if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.
He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
Tom is a compulsive liar.
- Tom zorunlu bir yalancıdır.
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
A pair of leather gloves is a must when you work with these machines.
- Bu makinelerle çalıştığında bir çift deri eldiven bir zorunluluktur.
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
Nobody is indispensable.
- Hiç kimse zorunlu değil.
His help is indispensable to us.
- Onun yardımı bizim için zorunludur.
It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington.
- Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
It's essential that you understand the situation.
- Durumu anlamanız zorunlu.
That law isn't enforced.
- O yasa zorunlu değil.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
It was bound to happen that way.
- O şekilde olması zorunluydu.