Tom was so out of breath that he could hardly speak.
- Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu.
Tom could hardly make himself understood.
- Tom meramını zorla anlatabildi.
Illness forced him to give up school.
- Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.
A sudden illness forced her to cancel her appointment.
- Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.
Tom likes to push the limits.
- Tom sınırları zorlamayı sever.
They continued to push south.
- Onlar güneyi zorlamaya devam etti.
In the end, the Germans were forced to withdraw.
- Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
The rioters were forcibly removed from the plaza.
- Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.
I was forced to submit to my fate.
- Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
The army forced him to resign.
- Ordu onu istifa etmeye zorladı.
We can't force Tom to do that.
- Onu yapması için Tom'u zorlayamayız.
You can't force Tom to help Mary.
- Tom'u Mary'ye yardım etmeye zorlayamazsın.
They took it by force.
- Onlar onu zorla aldılar.
The dentist pulled out my decayed tooth by force.
- Dişçi çürük dişimi zorla çekti.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
Nobody's forcing you to stay.
- Hiç kimse seni kalman için zorlamıyor.
Nobody's forcing you to do that.
- Onu yapman için hiç kimse seni zorlamıyor.
Kate was obliged to read the book.
- Kate kitap okumaya zorlandı.
Tom shifted uneasily.
- Tom zorla değiştirdi.
We were forced to work hard.
- Biz çok çalışmak için zorlandık.
Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
- Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it.
- Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.
We haven't been coerced in any way.
- Hiçbir şekilde zorlanmadık.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.