zorla

listen to the pronunciation of zorla
Турецкий язык - Английский Язык
hardly

I had hardly checked in at the hotel when he called me. - Sen beni aradığında otelde zorla kayıt yaptırdım.

Tom could hardly make himself understood. - Tom meramını zorla anlatabildi.

(Bilgisayar) push

Don't push your luck. - Şansınızı zorlamayın.

They continued to push south. - Onlar güneyi zorlamaya devam etti.

forcefully
just
obtrusively
by main force
scarce
dominantly
against one's will
forcibly

The rioters were forcibly removed from the plaza. - Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.

by force

Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force. - Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.

The dentist pulled out my decayed tooth by force. - Dişçi çürük dişimi zorla çekti.

perforce
constrainedly
at the point of the bayonet
under compulsion
ill

Illness forced him to give up school. - Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.

A sudden illness forced her to cancel her appointment. - Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.

by violence
only just
hard

Life is getting hard these days. - Hayat bu günlerde zorlaşıyor.

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

1. by force, by main force. 2. by exerting pressure
{f} force

Don't force the child to eat. - Çocuğu yemesi için zorlama.

Bad weather forced us to call off the picnic. - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.

muscle in
constrain
inflict
compulsorily
{f} obliging
{f} constrained
{f} forced

In the end, the Germans were forced to withdraw. - Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.

Bad weather forced us to call off the picnic. - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.

compel to
by brute force
{f} obligate
force to

We can't force Tom to do that. - Onu yapması için Tom'u zorlayamayız.

You can't force Tom to help Mary. - Tom'u Mary'ye yardım etmeye zorlayamazsın.

{f} compelling
compel

The examination compelled me to study hard. - Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.

War compelled soldiers to go to the front. - Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.

force to be
compel to be
forcible
{f} forcing

Nobody is forcing you to do this. - Hiç kimse bunu yapman için zorlamıyor.

Nobody's forcing you to stay. - Hiç kimse seni kalman için zorlamıyor.

{f} obliged

Kate was obliged to read the book. - Kate kitap okumaya zorlandı.

uneasily

Tom shifted uneasily. - Tom zorla değiştirdi.

bulldoze
impel
forced on
coerce

We haven't been coerced in any way. - Hiçbir şekilde zorlanmadık.

Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it. - Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.

constraining
pressgang
compelto
forceful
compelled

No one may be compelled to belong to an association. - Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.

War compelled soldiers to go to the front. - Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.

forceto
zorlamak
force

I don't want to force you to do that. - Onu yapman için seni zorlamak istemiyorum.

Linda made false claims of pregnancy to force Dan to marry her. - Linda Dan'ı onunla evlenmeye zorlamak için asılsız gebelik iddialarında bulundu.

zor
difficult

It is difficult to translate a poem into another language. - Bir şiiri başka bir dile çevirmek zordur.

It was too difficult for me. - Bu benim için çok zordu.

zor
troublesome
zor
tough

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

My immediate boss is tough to please. - Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.

zorlamak
compel
zor
hard

It's hard to learn a foreign language. - Yabancı dil öğrenmek zordur.

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

zorla girmek
break into

The police were forced to break into the apartment through the window. - Polis daireye pencereden zorla girmek için zorlandı.

The thief used a screwdriver to break into the car. - Hırsız arabaya zorla girmek için bir tornavida kullandı.

zorla alma
extortion
zorla almak
to usurp
zorla girmek
obtrude
zorla kabul ettirme
(Hukuk) imposition
zorla sokulmak
obtrude
zorla yüklemek
impose on
zorla alan kimse
extortioner
zorla alma
(Ticaret) plunder
zorla alma
(Ticaret) confiscation
zorla alma
seizing
zorla almak
extort
zorla alıkoymak
deforce
zorla alınan şey
(Ticaret) extortion
zorla açmak
break open
zorla benimsetmek
impose
zorla elde etmek
wring
zorla elde etmek
enforce
zorla evlilik
forced marriage
zorla geçmek
break through
zorla girme
breaking-in
zorla girmek
intrude
zorla içeri giren
intrusive
zorla içeri girmek
break into
zorla kabul etmek
enforce
zorla kaçırmak
(Kanun) abduct
zorla tamamlamak
wade through
zorla tecavüz
violence
zorla yaptırmak
impose
zorla yapılan
forcibleness
zorla yapılan satış
high-pressure
zorla yedirmek
force-feed
zorla yol açmak
(deyim) break into
zorla yüklemek
impose upon
zorla çalıştırma
forced labor
zorla çalıştırmak
(Kanun) forced labour
zorla çıkarmak
rout out
zorla çıkarmak
oust
zorla almak
seize
zorla götürmek
kidnap
Zorla güzellik olmaz
No good can be achieved by force
zorla alacağını istemek
dun
zorla alan
extorter
zorla alan
exacter
zorla alan kimse
usurper
zorla alarak
extorting
zorla alma
exaction
zorla alma
usurpation
zorla alma
wrest
zorla alma
squeeze
zorla almak
rob
zorla almak
wrench smth. from smb
zorla almak
reave
zorla almak
squeeze
zorla almak
usurp
zorla almak
wrench
zorla almak
exact
zorla almak
rape
zorla almak
wrest
zorla almak
wring
zorla almak
wrench smth. away from smb
zorla almak
snatch
zorla almak
grab
zorla alınabilen
enforcible
zorla alınabilen
exactable
zorla alınan
extortive
zorla alınan şey
exaction
zorla alınmış
exacted
zorla alınmış
extorted
zorla asker toplama bölüğü
press-gang
zorla askere alma
press
zorla askere alma
levy
zorla askere almak
crimp
zorla ayrılmak
jerk oneself free
zorla ayırmak
drag away
zorla açan kimse
buster
zorla besleme
force feed
zorla besleme
forced feed
zorla duyulabilen
subaudible
zorla elde etmek
steamroller
zorla elde etmek
pry
zorla evlendirmek
force into marriage
zorla evlendirmek
force someone to marry
zorla fuhuş
(Kanun) forced prostitution
zorla geri almak
rescue
zorla geçmek
scrape through
zorla giren
intrusive
zorla giren şey
intruder
zorla girme
break-in
zorla girme
intrusion
zorla girme
irruption
zorla girme
breaking in
zorla girme
breaking
zorla girmek
break in

The thief used a screwdriver to break into the car. - Hırsız arabaya zorla girmek için bir tornavida kullandı.

The police were forced to break into the apartment through the window. - Polis daireye pencereden zorla girmek için zorlandı.

zorla girmek
storm
zorla girmek
to break in, to break into
zorla girmek
irrupt
zorla girmeme
nonintrusion
zorla götürmek
drag away
zorla gülümsemek
smirk
zorla gülümsemek
force a smile
zorla güzellik olmaz
(Atasözü) If you try to bring something about by force, the results will be unsatisfactory
zorla ilaç içirmeye yarayan alet
drencher
zorla ilerlemek
plough through
zorla ilerlemek
plow through
zorla ilerlemek
wade
zorla ilerleyen
plodding
zorla indirmek
put off
zorla isteyen
importunate
zorla içirilen ilaç
drench
zorla kabul ettirme
obtrusion
zorla kabul ettirme
indoctrination
zorla kabul ettirmek
dictate
zorla kabul ettirmek
obtrude
zorla kabul ettirmek
push
zorla kabul ettirmek
drub smth. into smb
zorla kafasına sokmak
dragoon smth. into smb
zorla karar verdirmek
forse an issue
zorla koyma
(Ticaret) enforcing
zorla okumak
wade through
zorla sahip olunmak
be thrust upon
zorla satış
forced sale
zorla sokmak
intrude
zorla sokmak
work in
zorla sokmak
pitchfork
zorla sokulan
obtrusive
zorla sokulmak
intrude
zorla söylemek
cough up
zorla söyletmek
pry
zorla söylev vermek
(Bilgisayar) address forcefully
zorla sızdırmak
winkle out
zorla toplama
levy
zorla toplamak
scratch together
zorla toplamak
levy
zorla tıkmak
ram
zorla uydurmak
fit tightly
zorla uygulama
(Ticaret) enforcing
zorla uygulama bağışıklığı
(Hukuk) immunity of enforcement
zorla verme
forced feed
zorla yapmak
toil and moil
zorla yaptıran
extorter
zorla yaptırmak
extort
zorla yaptırmak
force smb.'s hand
zorla yaptırmak
enforce
zorla yaptırmak
dragoon
zorla yaptırmak
grind out
zorla yaptırmak
bludgeon
zorla yaptırmak
drag in
zorla yaptırmak
to enforce
zorla yaptırılmış
extorted
zorla yapılan
forcible
zorla yapılan
coercive
zorla yardım alma
ingratiation
zorla yedirme
force feed
zorla yedirmek
force feed
zorla yemek
pick at
zorla yola getiren
Procrustean
zorla yüklemeye çalışmak
get at
zorla yürümek
slog away
zorla yürümek
trudge
zorla yürümek
slog on
zorla çıkarma
winkling
zorla çıkarma
ouster
zorla çıkarmak
worry smb. out of smth
Турецкий язык - Турецкий язык
Zor kullanarak, zecren; metazori
Zor kullanarak, zecren, metazori: "Ona da bu hakikati zorla kabul ettirecekti."- Ö. Seyfettin. İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki: "Adama beş lira verdik, zorla başımızdan savdık."- B. Felek
İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki
(Osmanlı Dönemi) MÜKREHEN
metazori
Zor
teng
Zorlamak
mecbur etmek
Zorlamak
(Osmanlı Dönemi) UBUR
Zorlamak
yırtmak
Zorlamak
sıkıştırmak
Zorlamak
(Hukuk) ZECİR
Zorlamak
cebretmek
zor
Yüküm, mecburiyet: "Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu biliyordu."- N. Cumalı
zor
Güçlükle, zorla: "El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kütlesini zor zapt ediyorlardı."- H. Taner
zor
Sıkıntı veya güçlükle yapılan: "Sabır güzel, faydalı; fakat zor şeydir."- B. Felek
zor
Sıkıntı veya güçlükle yapılan
zor
Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık
zor
Güçlükle, zorla
zor
Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık: "Onun için hiçbir zorum, sıkıntım yokmuş gibi, ara sıra denize taşlarımı atmakta devam ederek hızlı hızlı yürüdüm."- R. N. Güntekin
zor
Yapamazsın!
zor
Yüküm, mecburiyet
zor
Baskı: "Hocaların zoru ile çıkarılmış olan bu kanun yürümedi."- M. Ş. Esendal
zor
Baskı
zorlamak
Birine bir şey yaptırmak amacıyla güç kullanmak, boyun eğdirmeye çalışmak, zor kullanmak, mecbur etmek: "Bir realite hissi ile değil, bir tarih hissi ile kendimizi zorluyorduk."- F. R. Atay
zorlamak
Açılması, kırılması, sökülmesi gereken şeyler için güç kullanmak
zorlamak
Üstelemek, ısrar etmek
zorlamak
Birine bir şey yaptırmak amacıyla güç kullanmak, boyun eğdirmeye çalışmak, zor kullanmak, mecbur etmek
zorlamak
Açılması, kırılması, sökülmesi gereken şeyler için güç kullanmak. Üstelemek, ısrar etmek: "Bütün köylü zorladı da, bu sefer izin alabildi."- Ö. Seyfettin
Английский Язык - Турецкий язык

Определение zorla в Английский Язык Турецкий язык словарь

zorla sikiş
fuk
zorla
Избранное