Size yarına kadar müddet veriyorum.
- Ich gebe Ihnen bis morgen Zeit.
Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.
- Es ist zwecklos, in Zeiten einer Krise die Vergangenheit zu idealisieren.
Bunu bitirmek için ne kadar zamanımız var?
- Wie viel Zeit haben wir, um das fertig zu machen?
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- Er wird morgen zu dieser Zeit mit ihr das Abendessen essen.
Kızınla vakit geçirip sohbet etmelisin.
- Du solltest Zeit mit deiner Tochter verbringen und dich mit ihr unterhalten.
Tüm bu zamanda ne yaptın ki sen!
- Was hast du denn die ganze Zeit gemacht!
Uzun zaman önce burada bir köprü vardı.
- Vor langer Zeit war hier eine Brücke.
Zamanla insanların kitaplar gibi olduğunu anlıyorsun. Bazıları kapağı ile seni yanıltır başkaları içeriği ile seni şaşırtır.
- Mit der Zeit merkst du, dass Menschen wie Bücher sind. Einige täuschen dich mit dem Umschlag und andere überraschen dich mit ihrem Inhalt.
Sadece zaman öldürüyorsunuz!
- Ihr schlagt bloß die Zeit tot!
Kimse zamanı geriye alamaz.
- Niemand kann die Zeit zurückstellen.
Saatlerce dehşete düşürüldükten sonra,sonunda annesi onu kurtardı.
- After being frightened for many hours, her mother finally saved her.
Saatler süren çalışmadan sonra yoruldu.
- He was worn out after hours of work.
Onu yazmak birkaç saatimi aldı.
- It took me several hours to write it.
Trende on iki saat geçirdim.
- I spent twelve hours on the train.
Senin mesai saatlerin ne?
- What are your office hours?