Определение zamanı в Турецкий язык Английский Язык словарь
- (Bilgisayar) when
All she said was that we would know when the time came.
- Bütün söylediği zamanı geldiğinde öğreneceğimizdi.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
- Used to introduce questions about time
When will they arrive?.
- As soon as
I’ll do it when I get the time.
- At what time
They were told when to sleep.
- At such time as
I’m happiest when I’m working.
- At a time in the past
It was raining when I came yesterday.
- The time
A good article will cover the who, the what, the when, the where, the why and the how.
- {i} time, period of time
- pron. in what time; at the time of
- At what time; used interrogatively
- Val'marka?english | adronato
- If something happens when something else is happening, the two things are happening at the same time. When eating a whole cooked fish, you should never turn it over to get at the flesh on the other side Mustard is grown in the field when weeds are there, rather than when the growing crops are there
- conj when [OE hwanne]
- Cuando?
- At what time; at, during, or after the time that; at or just after, the moment that; used relatively
- You use when to introduce the reason for an opinion, comment, or question. How can I love myself when I look like this?
- You use when in order to introduce a fact or comment which makes the other part of the sentence rather surprising or unlikely. Our mothers sat us down to read and paint, when all we really wanted to do was to make a mess = although
- conj. at the hour of; as; whereas
- The invoice should be dated The invoice should include the date the goods or services were provided, if different from the invoice date
- zaman
- date
Have a good time on your date.
- Randevunda iyi zaman geçir.
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
- hasat zamanı
- harvest
- zaman
- time
Some read books just to pass time.
- Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- zamanı gelmiş
- due
- zamanı değil
- Not the right time for/to
It wasn't the right time for it.
- zamanı geldiğinde
- for getting further by time
- zamanı gelmek
- is time ... Example: It's time you knew the truth! - Gerçeği bilmenin zamanı geldi!
- zamanı kalmamak
- Run out of time
- zamanı belirsiz
- timeless
- zamanı bildirmek
- tell the time
- zamanı gelince
- in due course
- zamanı gelince
- in due season
- zamanı gelmeden
- ahead of time
- zamanı gelmişken
- apropos
- zamanı geçmek
- 1. to be out of date, be outmoded. 2. (for something) to expire, become void (as a result of the passage of time). 3. (for a fruit or vegetable) no longer to be in season. 4. (for an activity) no longer to be appropriate to the time of year. 5. (for something) to be of no use (because it's too late): Özür dilemenin zamanı geçti artık. It's now too late to apologize
- zamanı olmak
- have time
- zamanı olmamak
- be rushed for time
- zamanı yetmemek
- be pinched for time
- zaman
- tense
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
- Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
- zaman
- moment
I'll talk to him at the earliest possible moment.
- Mümkün olan en kısa zamanda onunla konuşacağım.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
- zaman
- hour
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.
George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- zaman
- time, season: Yenidünya zamanı geldi. Loquats are now in season
- zaman
- cycle
- zaman
- bout
- zaman
- while
I often study while listening to music.
- Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duşta şarkı söyler.
- zaman
- the right time or the time appointed (to do something): Artık bu işin zamanı geldi. It's now the right time to do this job
- zaman
- father time
- zaman
- mus. time, meter, rhythm
- zaman
- when: geldiği zaman when he came
- zaman
- whilst
- zaman
- free time: Bugün hiç zamanım yok. I've no free time today. 7 gram. tense
- zaman
- day
I want to ask them when their wedding day is.
- Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
- zaman
- geol. era
- çalışma zamanı
- uptime
- zaman
- season
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağmur sezonu ne zaman başlar?
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
- zaman
- when
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
- zaman
- sands
- arama zamanı
- seek time
- arama zamanı
- search time
- artık zamanı
- it's high time
- cezir zamanı
- low tide
- check-in zamanı
- (Havacılık) check-in time
- egzoz zamanı
- scavenging stroke
- ekim zamanı
- (Tarım) seed-time
- ekim zamanı
- (Tarım) sowing-time
- eylem zamanı
- (Dilbilim) tense
- gecikme zamanı
- (Otomotiv) time lag
- girdi zamanı
- (Bilgisayar) entry time
- greenwich ortalama zamanı
- (Coğrafya) greenwich-mean-time
- hesaplama zamanı
- computation time
- hizmet zamanı
- (Bilgisayar) attended time
- met zamanı
- high tide
- parti zamanı
- party time
- tahmini dönüş zamanı
- (Askeri) estimated time of return
- tahmini kalkış zamanı
- (Askeri) estimated time of departure
- tanıtım zamanı
- (Bilgisayar) advertised
- tren geçiş zamanı
- (Askeri) train path
- uyku zamanı
- bedtime
- uzay zamanı
- (Matematik) spacetime
- zaman
- reign
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
- zaman
- (Bilgisayar) time-scale
- zaman
- occasion
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
- Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.
- zaman
- age
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano.
- Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.
- zaman
- epoch
- zaman
- (Dilbilim) temporal
- zaman
- period
The students' lunch period is from twelve to one.
- Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
- zaman
- (Bilgisayar) time card
- zaman
- era
- zaman
- space
Mariner 10 was the first space probe to visit Mercury. It was also the first probe to visit two planets - Venus and Mercury.
- Mariner 10, Merkür'ü ziyaret eden ilk uzay sondasıydı. Aynı zamanda, iki gezegeni -Venüs ve Merkür- ziyaret eden ilk sondaydı.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
- zaman
- times
There were no radios in those times.
- O zamanlar hiç radyo yoktu.
There are times when I find you really interesting.
- Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.
- zaman
- duration
- zaman
- (Tıp) chrono-
- zaman
- (Bilgisayar) timecard
- zaman
- everytime
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
- zaman
- time: Zaman nehir gibi akıyor. Time flows like a river. Bana zaman lazım. I need time. Fatoş'un zamanı az. Fatoş has little time to spare. ışık söndürme zamanı lights-out
- zaman
- leeway
- zaman
- meantime
- zaman
- age, era, epoch: zamanın âlimleri the learned men of the age
- bir şeyi yapmak için gereken zamanı kullanmak
- take the time
- ezan okunma zamanı
- time of prayer
- fecr-i kâzib zamanı
- fajr-i kâzib time
- istirahat zamanı
- resting time
- kıtlık zamanı
- of famine
- yardımcı fiilinin geçmiş zamanı
- could can
- zaman
- (a person's) youth or prime; the time when one was engaged in a particular activity: Benim zamanımda bu işyerinin yönetim biçimi bambaşkaydı. This office was run quite differently in my time
- zaman
- of time
He will learn the facts in the course of time.
- O zaman içerisinde gerçekleri öğrenecek.
The event was forgotten in progress of time.
- Zamanın ilerlemesiyle olay unutuldu.
- zaman
- to time
- Greenwich ortalama güneş zamanı
- Greenwich mean time
- Harp Zamanı Bilgi Güvenlik Programı
- (Askeri) Wartime Information Security Program
- Harp Zamanı Ev Sahibi Ülke Desteği Bilgi Yönetim Sistemi
- (Askeri) Wartime Host Nation Support Information Management System
- Harp Zamanı Uçak Faaliyet Raporu
- (Askeri) Wartime Aircraft Activity Report
- Paskalya zamanı
- Eastertide
- Paskalya zamanı
- Eastertime
- access çalışma zamanı
- (Bilgisayar) access runtime
- acemilik zamanı
- salad days
- aktarma zamanı
- transfer time
- amanı zamanı yok
- There is no trying to get out of it; you must
- arama zamanı
- search time, seek time
- arıza zamanı
- fault time
- ateşleme zamanı
- firing time
- barış zamanı çalışma stokları; destek limanı; mevki; başarı ihtimali
- (Askeri) peacetime operating stocks; port of support; position; probability of success
- bağlanma zamanı
- connect time
- bekleme zamanı
- (Askeri) slot time
- bekleme zamanı
- wait time
- bit zamanı
- bit time
- bozulma zamanı
- decay time
- boş zamanı değerlendirme
- recreation
- boş zamanı çok olan
- leisured
- boşaltma zamanı
- takedown time
- bölge zamanı
- zone time
- datum zamanı
- (Askeri) datum time
- dengeleme zamanı
- equilibrium time
- depolama çevrim zamanı
- (Bilgisayar,Teknik) store cycle time
- depolama çevrim zamanı
- (Bilgisayar,Teknik) storage cycle time
- devir zamanı
- (Havacılık) release time
- devreye girme zamanı
- running-up time
- dikim zamanı
- time of planting
- dini ibadet zamanı
- holytide
- disk zamanı
- (Bilgisayar) disk time
- dizel zamanı
- diesel cycle
- doğum zamanı
- term
- doğum zamanı
- time
- durdurma zamanı
- stop time
- egzoz zamanı
- exhaust stroke
- ekim zamanı
- seed time
- ekinoks zamanı olan
- equinoctial
- el ayak çekilme zamanı
- dead of night
- elde zamanı
- (Bilgisayar,Teknik) carry time
- emme zamanı
- admission stroke
- emme zamanı
- suction stroke
- emme zamanı
- (Otomotiv) induction stroke
- en son çalışma zamanı
- (Bilgisayar) last run time
- enjeksiyon zamanı avansta
- (Otomotiv) injection timing advanced
- ergime zamanı
- defrost period
- garnizonda olma zamanı
- (Askeri) time on station
- gebelik zamanı
- gestation
- gelecek çalışma zamanı
- (Bilgisayar) next run time
- genişleme zamanı
- expansion stroke
- geçiş zamanı
- transit time
- görev talimatı, görev ve sorumluluklar; alış zamanı
- (Askeri) term of reference; time of receipt
- güneş zamanı
- solar time
- harekat alanı harp zamanı inşa amiri
- (Askeri) theater wartime construction manager
- harp zamanı ev sahibi ülke desteği
- (Askeri) wartime host-nation support
- harp zamanı ev sahibi ülke din desteği
- (Askeri) wartime host-nation religious support
- harp zamanı insangücü planlama sistemi
- (Askeri) wartime manpower planning system
- harp zamanı personel istihkak listesi
- (Askeri) wartime personnel allowance list
- hazırlık zamanı
- set-up time, standby time
- hedef alma zamanı
- (Askeri) time to target
- hedefe göre istenen yer sıfır numarası belirleyicisi; kesin dağıtım zamanı
- (Askeri) target desired ground zero (DGZ) designator; time definite delivery
- hedefte bulunma zamanı
- (Askeri) time on target
- hikaye bileşik zamanı
- (Dilbilim) pluperfect tense
- hikâye birleşik zamanı
- imperfect
- hikâye birleşik zamanı
- any compound tense formed by adding a past tense suffix to a verb already containing a tense ending (e.g. gelirdim, geliyordum, gelmiştim, gelecektim)
- hizmet zamanı
- attended time, uptime
- icra zamanı
- (Ticaret) time of fulfilment
- iş zamanı
- working stroke
- işlem zamanı
- operation time, run time
- jura zamanı
- jurassic period
- kalabalık zamanı
- rush hour
- kanıtlama zamanı
- proving time
- kapanış zamanı
- closing time
- karatma zamanı
- curfew
- komut zamanı
- (Bilgisayar,Teknik) instruction time
- koyun kırkma zamanı
- (Tarım) clipping time
- koşul birleşik zamanı gram
- conditional mood
- kriz zamanı kadrosu
- (Askeri) crisis establishment
- kumanda zamanı
- change point
- kuvvet zamanı
- power stroke
- lâmba söndürme zamanı
- lights out
- mevcut arama zamanı; kısa ton; merkez hat düzeni
- (Askeri) search time available; short ton; trackline pattern
- muharebe meteoroloji timi; müşteri bekleme zamanı
- (Askeri) combat weather team; customer wait time
- mühendislik zamanı
- engineering time
- noel zamanı
- Yuletide
- noel zamanı
- Christmastime
- noel zamanı
- christmastide
- okuma zamanı
- read time
- onarım zamanı
- repair time
- oturum açma zamanı
- (Bilgisayar) login time
- oyun zamanı
- playtime
- oyun zamanı
- period of play
- personel tepki zamanı
- (Askeri) personnel reaction time
- planlanmış dönüş zamanı; özel müdahale timi; standart uzak terminal; stratejik o
- (Askeri) scheduled return time; special reaction team; standard remote terminal; strategic relocatable target
- plâk çalma zamanı
- (radyo) needle time
- prova -özgün zamanı kullan
- (Bilgisayar) rehearse -use original time
- prova-yeni zamanı kullan
- (Bilgisayar) rehearse-use new time
- rivayet birleşik zamanı
- a verb form modified by the addition of miş to show that the speaker infers that the action has happened, is happening, or will happen
- salınım zamanı
- cycle time
- savaş zamanı
- wartime
- sayı zamanı
- digit period
- serpinti yarı zamanı
- (Çevre) half-residence time
- sevk zamanı
- (Bilgisayar) ship when
- sonraki çalışma zamanı
- (Bilgisayar) next run time
- sulama zamanı
- time of irrigation
- sözcük zamanı
- word time
- tahmini hareket zamanı
- (Havacılık) estimated off block time
- tahmini hareket zamanı
- (Askeri) estimated time of departure
- tahmini tamamlama zamanı
- (Askeri) estimated time of completion
- tahmini tamamlama zamanı
- (Askeri) estimated date of completion
- tahmini tamamlama zamanı; komisyonda geçecek tahmini zaman
- (Askeri) estimated time for completion; estimated time in commission
- tahmini uçuş zamanı
- (Askeri) estimated time en route
- tahmini önleme zamanı
- (Askeri) estimated time of intercept