They've helped the needy.
- Onlar yoksullara yardım etti.
We should help the needy.
- Biz yoksullara yardım etmeliyiz.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
Poor as he is, he is generous.
- O yoksul olduğu gibi cömerttir.
The poor are getting poorer.
- Yoksul daha da yoksullaşıyor.
Is the poorest country in the European Union poorer than the poorest state in the United States?
- Avrupa Birliği'nin en yoksul ülkesi, Amerika Birleşik Devletlerindeki en yoksul eyaletten daha mı yoksuldur?
Poverty deprived the boy of education.
- Yoksulluk, oğlanı eğitimden mahrum etti.
Paupers have no relatives.
- Yoksulların akrabası olmaz.
War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
Sami's arrest left his family destitute.
- Sami'nin tutuklanması ailesini yoksul bıraktı.
The poor man was in need.
- Yoksul adam ihtiyaç içindeydi.
We should help the needy.
- Biz yoksullara yardım etmeliyiz.
Tom does seem awfully needy.
- Tom çok yoksul görünüyor.
When poverty comes in at the door, love flies out the window.
- Yoksulluk kapıdan içeri girdiğinde, sevgi pencereden dışarı uçar.
Poverty drove him to steal.
- Yoksulluk onu çalmaya zorladı.