He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away.
- Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken işyerinin sorumluluğunu almasını istedi.
He was absent from school because of illness.
- O, hastalık nedeniyle okulda yoktu.
I was absent from school because of illness.
- Hastalık nedeniyle okulda yoktum.
There was nothing but an old chair in the room.
- Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
I wanted some salt, but there was none in the jar.
- Biraz tuz istedim fakat kavanozda hiç yoktu.
That's none of your business.
- Sizinle bir ilgisi yok.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa seni öldürürüm.
I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself.
- Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.
He must be lacking in common sense.
- Sağ duyudan yoksun olmalı.
She is lacking in common sense.
- O, sağduyudan yoksundur.
Hiç paraları yok.
Does she speak English, French or German?
- O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.