He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away.
- Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken işyerinin sorumluluğunu almasını istedi.
Tails are absent in some cats.
- Bazı kedilerde kuyruklar yok.
He was absent owing to illness.
- O, hastalık nedeniyle yoktu.
I am not allergic to penicillin.
- Penisiline alerjim yok.
There was nothing but an old chair in the room.
- Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
I wanted some salt, but there was none in the jar.
- Biraz tuz istedim fakat kavanozda hiç yoktu.
That's none of your business.
- Sizinle bir ilgisi yok.
Tom had no idea that Mary was a serial killer.
- Tom'un Mary'nin bir seri katil olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
Hold your tongue, or you'll be killed.
- Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.
He must be lacking in common sense.
- Sağ duyudan yoksun olmalı.
She is lacking in common sense.
- O, sağduyudan yoksundur.
Hiç paraları yok.
Why doesn't the list of languages include Maltese?
- Diller listesinde neden Malta dili yok?
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.