He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
Tom can't trust Mary to look after his house while he's away.
- Tom o yokken Mary'nin onun eviyle ilgileneceğine güvenemiyor.
I was absent from school because of illness.
- Hastalık nedeniyle okulda yoktum.
He was absent owing to illness.
- O, hastalık nedeniyle yoktu.
He has not less than 100 dollars.
- Onun 100 dolardan az parası yok.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
It is not necessary for us to attend this lecture.
- Bu konferansa katılmamıza gerek yok.
It is not necessary for you to take his advice if you don't want to.
- Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok.
It's none of your business.
- Onun sizinle bir ilgisi yok.
That's none of your business.
- Sizinle bir ilgisi yok.
A nuclear war will bring about the destruction of mankind.
- Bir nükleer savaş, insanlığın yok olmasına neden olacak.
Between us there is no problem.
- Aramızda hiçbir problem yok.
Hiç paraları yok.
I'd been warned about just such a day, when the yoks would come with their white-boned fists and start knocking us about.