The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away.
- Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken işyerinin sorumluluğunu almasını istedi.
He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
Tails are absent in some cats.
- Bazı kedilerde kuyruklar yok.
Why did you absent yourself from class yesterday?
- Dün niçin sınıfta yoktun?
There was nothing but an old chair in the room.
- Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
It is not necessary for you to take his advice if you don't want to.
- Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok.
It is not necessary that we attend the reunion.
- Toplantıya katılmamıza gerek yok.
Half a loaf is better than none.
- Yarım somun ekmek hiç yoktan iyidir.
It's none of your business.
- Onun sizinle bir ilgisi yok.
A nuclear war will bring about the destruction of mankind.
- Bir nükleer savaş, insanlığın yok olmasına neden olacak.
Between us there is no problem.
- Aramızda hiçbir problem yok.
Hiç paraları yok.
I'd been warned about just such a day, when the yoks would come with their white-boned fists and start knocking us about.