I have to concentrate on my work.
- İşim üzerine yoğunlaşmak zorundayım.
I want to concentrate on that.
- Onun üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
I have to concentrate on my work.
- İşim üzerine yoğunlaşmak zorundayım.
I want to concentrate on boxing.
- Boks üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
Earth is the densest planet of the Solar System.
- Dünya güneş sisteminin en yoğun gezegenidir.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
Tom had a hectic week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
Before long, the ghost disappeared into a thick fog.
- Çok geçmeden önce, hayalet yoğun siste kayboldu.
Boil the soup down until it becomes thick.
- Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
It's almost rush hour.
- Neredeyse yoğun saatler.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
I have rather a busy afternoon in front of me.
- Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
I'm very busy this week.
- Ben bu hafta çok yoğunum.
I concentrated my attention on the subject.
- Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
He took a detour to avoid the heavy traffic.
- Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
Yumi is studying English intensively.
- Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
You must concentrate entirely on your recovery.
- Sen tamamen iyileşmen üzerine yoğunlaşmalısın.
He tried to concentrate on the letter.
- Mektuba yoğunlaşmaya çalıştı.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.