Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
It was July. The heat was intense.
- Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
Earth is the densest planet of the Solar System.
- Dünya güneş sisteminin en yoğun gezegenidir.
The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit.
- Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.
Before long, the ghost disappeared into a thick fog.
- Çok geçmeden önce, hayalet yoğun siste kayboldu.
It's almost rush hour.
- Neredeyse yoğun saatler.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
I've had a very busy morning.
- Çok yoğun bir sabah geçirdim.
I'm very busy this week.
- Ben bu hafta çok yoğunum.
Tom concentrated on his work.
- Tom işine yoğunlaştı.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
He took a detour to avoid the heavy traffic.
- Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
We were late for school because it was raining hard.
- Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.