It was July. The heat was intense.
- Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
Boil the soup down until it becomes thick.
- Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
It's almost rush hour.
- Neredeyse yoğun saatler.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
Taro concentrated on memorizing English words.
- Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.
I'm very busy this week.
- Ben bu hafta çok yoğunum.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic.
- Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
We were late for school because it was raining hard.
- Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
Tom worked in intensive care.
- Tom yoğun bakımda çalışıyordu.
Tom spent weeks in intensive care.
- Tom yoğun bakımda haftalar geçirdi.
The U.S. gun homicide rate is 15 times higher than other populous, high income countries.
- ABD silahlı cinayet oranı diğer yoğun nüfuslu, yüksek gelirli ülkelere göre 15 kat daha yüksektir.
India is poised to surpass China and become the world's most populous country.
- Hindistan Çin'i geçip dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olmaya hazır.
Going to school during the rush hour is tiring and unpleasant.
- Yoğun saatlerde okula gitmek yorucu ve tatsızdır.
It's almost rush hour.
- Neredeyse yoğun saatler.
Following the heavy rainfall, there was a big flood.
- Yoğun yağış ardından büyük bir sel vardı.
The dam burst owing to the heavy rain.
- Yoğun yağış sebebiyle baraj taştı.