Tom has congestive heart failure.
- Tom'un konjestif kalp yetmezliği var.
Layla was at a critical risk of heart failure.
- Leyla kalp yetmezliği için kritik bir riskteydi.
Have you finished yet?.
Wiktionary is yet another reason to be cheerful.
K-2 is yet higher than this.
I thought I knew you, yet how wrong I was.
The workers went to the factory early and are striking yet.
Romanın son sayfasını henüz okumadım.
- I haven't read the final page of the novel yet.
O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir.
- He isn't back yet. He may have had an accident.
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.
- As far as I know, she has not yet married.
Güneş parlıyordu, yine de hava soğuktu.
- The sun was shining, yet it was cold.
Şu anda, yine de görüş birliğine varılmalı.
- At present, consensus has yet to be reached.
Hatta biz onu henüz tartışmadık.
- We haven't even discussed that yet.
Sonunda gerçeği öğrenecek.
- He is yet to know the truth.
Sonunda soğuk algınlığın bitti mi?
- Are you over your cold yet?
Şimdiye kadar ondan bir kelime duymadım.
- I have not heard a word from him as yet.
Tom şimdiye kadar anahtarlarını buldu mu?
- Has Tom found his keys yet?
Tom şimdiye dek Boston'a gitmedi.
- Tom hasn't yet been to Boston.
Şimdiye dek arkadaş edindin mi?
- Have you made any friends yet?
Oysa, onun sıkıntıları bitmedi.
- Yet, his troubles are not over.
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Ülke bölünür ancak dağlar ve ırmaklar vardır.
- The country is divided, yet there are mountains and rivers.
Şimdi vardım. Valizimi bile henüz boşaltmadım.
- I've just arrived. I haven't even emptied my suitcases yet.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Elvis'in şu anda yaşadığına inanıyorum.
- I believe Elvis yet lives.
Tom'un şu anda onu yapmak için hazır olduğundan emin değilim.
- I'm not sure Tom is ready to do that yet.
Tom henüz yeterince yaşlı olmadığının söylenmesinden hoşlanmıyor.
- Tom doesn't like being told he's not old enough yet.
Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
- I don't know Tom well enough to dislike him yet.
Tom henüz burada değil fakat yakında onu bekliyoruz.
- Tom isn't here yet, but we expect him soon.
Tom 2.30'da burada olmayı kabul etti fakat o henüz burada değil.
- Tom agreed to be here at 2:30, but he's not here yet.
Gilbert gene geç kaldı.
- Gilbert is late yet again.
Tom henüz kalkmadı. O genellikle 7.30'a kadar yatakta kalır.
- Tom isn't up yet. He usually stays in bed until 7:30.
Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
- The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
- Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.
- Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
Bill, şu ana kadar Spot'u yürüyüşe çıkardın mı?
- Bill, did you take Spot for a walk yet?
Şu ana kadar Tom'u buldular mı?
- Have they found Tom yet?
Tom gelmek için söz verdi, ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but hasn't showed up yet.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.
- Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward.