Every year I find myself at a different location.
- Her yıl kendimi farklı bir yerde buluyorum.
Please tell me your location.
- Lütfen bana bulunduğunuz yeri bildirin.
They set the time and place of the wedding.
- Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
Put yourself in my place.
- Kendini benim yerime koy.
I felt the floor shake.
- Yerin sallandığını hissettim.
The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.
This park used to be a hunting ground for a noble family.
- Bu park asil bir aile için bir avlanma yeriydi.
I tripped over a stone and fell to the ground.
- Bir taşa takıldım ve yere düştüm.
Tom parked in his usual spot.
- Tom her zamanki yerine parketti.
What's your favorite vacation spot?
- Favori tatil yerin nedir?
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
Tom couldn't see the lake from where he was standing.
- Tom durduğu yerden gölü göremiyordu.
I can see the tower from where I stand.
- Durduğum yerden kuleyi görebiliyorum.
I eat dinner at quarter past seven.
- Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.
His dog follows him wherever he goes.
- Köpeği her yerde onu gittiği yerden takip eder.
Stratford-on-Avon, where Shakespeare was born, is visited by many tourists every year.
- Shakespeare'in doğduğu yer, Stratford-on-Avon, her yıl bir sürü turist tarafından ziyaret edilir.
The police looked everywhere and could find no trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
I will do my duty to the best of my ability.
- Görevimi yapabildiğim en iyi şekilde yerine getireceğim.
You must fulfill your duty.
- Görevini yerine getirmelisin.
We need to rent a room for our party.
- Bizim parti için bir yer kiralamalıyız.
Paul went to the party in place of his father.
- Paul babasının yerine partiye gitti.
I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
- Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
Tom pointed to the ground.
- Tom yere işaret etti.
Tom pointed to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
This is a very scary place.
- Bu çok korkutucu bir yer.
The natives are scared of this place.
- Yerliler buradan korkuyorlar.
Tom met Mary in a local flea market.
- Tom yerel bit pazarında Mary'yle buluştu.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Parents should monitor their children's whereabouts.
- Anne ve babalar, çocuklarının bulunduğu yerleri izlemelidir.
We have no idea about his whereabouts.
- Onun bulunduğu yer hakkında hiç bir fikrimiz yok.
Dan sent the machines to a site where they would be dismantled.
- Dan makineleri sökülecekleri bir yere gönderdi.
This site is ideal for our house.
- Bu yer bizim ev için idealdir.
There was room for one person in the car.
- Arabada bir kişilik yer vardı.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
The earth is where we all live.
- Dünya hepimizin yaşadığı yerdir.
In the beginning God created the heaven and the earth.
- Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Tom got into the driver's seat and drove off.
- Tom sürücünün yerine oturdu ve uzaklaştı.
Tom showed up early so he could get a good seat.
- İyi bir yer alabilmek için Tom erken geldi.
If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation.
- Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.
Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it?
- Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?
Is her house anywhere near the station?
- Onun evi istasyona yakın bir yerde mi?
The office where my father works is near the station.
- Babamın çalıştığı yer istasyonun yakınındadır.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Georgia is his native state.
- Gürcistan onun yerli devletidir.
In the U.S., there are more prisoners than there is jail space for them. So the prisons are overcrowded.
- Amerika'da hapishanede mahkumlar için ayrılan yer mahkumlara yeterli değildir.Bu yüzden hapishaneler çok kalabalıktır.
I had to leave out this problem for lack of space.
- Yer yokluğu yüzünden bu sorunu atlamak zorunda kaldım.
We're out of chairs. Would you mind eating while standing up?
- Sandalyemiz yok. Ayakta dururken yer misin?
Tom pointed to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
I live in a remote area.
- Uzak bir yerde yaşıyorum.
This area was first settled by the Dutch more than two hundred years ago.
- Bu araziye ilk olarak iki yüzyıldan uzun bir süre önce Hollandalılar tarafından yerleşildi.
Instead of posting here, use Twitter.
- Buraya posta gönderme yerine Twitter'ı kullan.
In the post office, mail is classified according to the place where it is to go.
- Postanede, posta gideceği yere göre sınıflandırılır.
Were I in your position, I would do it at once.
- Yerinde olsam, onu derhal yaparım.
All the players were in position.
- Bütün oyuncular yerlerindeydi.
If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.
The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
- Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
'Still, yer got nice looks,' said Ella.
'Make yer way down to the station,' he said.
Yer a lotta nosey parkers.